MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanı Türk olsun, yardımcılarından biri Kürt, biri Alevi olsun” önerisi ilk bakışta kapsayıcı gibi görülse de, çağımız demokrasilerinin ruhuna ve cumhuriyetin kuruluş felsefesine aykırıdır. Bu öneri etnik ve mezhepsel kimlikleri devlet yönetiminde ön koşul haline getiriyor. Kısaca ayrımcılığın ve gerilimin önünü açıyor.

Bahçelinin bu önerisi Alevi ve Kürt yurttaşları sadece yardımcılığa layık görüyor. Bahçeli’nin bu bakışı ile önceki devlet adamlarından İsmet İnönü ve Turgut Özal cumhurbaşkanı olamayacaktı. Aday bile gösterilemeyecekti. Çünkü ailelerinin bir tarafı Kürtlere dayanıyordu.

Bu, liyakat sahibi insanları kimlikleri nedeniyle, sadece yardımcılığa layık görmek olur.

Toplumsal fayda, kişileri etnik ve mezhepsel ayrımlara göre değil, liyakat ve ehil olmalarına göre değerlendirerek sağlanabilir. Modern ve çağdaş devlet, görevleri “kimin nesi?” diye değil, “kim ne yapabilir? Kim daha iyi yapar?” sorusuna göre şekillendirmeli. Bu anlamda Prof. Dr. Baskın Oran’ın değerlendirmesi yerindedir; “Devletin görevi etnik ve dinsel kimlikleri tanımak değil, yurttaşları eşitlik temelinde korumaktır.” (Baskın Oran, Türkiye'de Azınlıklar, 2008, s. 59)

1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'nın ümmet ve tebaaya dayalı etnik-dinsel rejimini reddederek, bireyi esas alan laik bir hukuk devleti kurdu. Cumhuriyetin ana ilkeleri, din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmaksızın eşit yurttaşlık ilkesine dayanıyordu. Anayasanın 10. Maddesi; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” şeklinde vücut buldu. Bu duruma göre devletin en üst kademelerinde kimlik esasına dayanan “kota” önerisi bu ilkeyi zedeler.

Bahçeli’nin kota önerisi, birleştirmez ayrıştırır. Devletin adil gelişimi aidiyete değil liyakata bağlıdır. “Biz ve onlar” deyimini yinelediğinizde barış elden gider. Ulusal bütünlük bozulur. Siyasal rekabet yerine, etnik ve mezhepsel pazarlıklar ön plana çıkar. Hiç kuşkunuz olmasın cumhuriyetin kurucuları zamanında bu detayı da düşündüler. 1931’de Atatürk: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” demişti.

Modern bir devlet hiçbir kimliği ötekileştirmez. Herkese eşit mesafede durur. Temsiliyeti değil eşitliği ön plana çıkarır.

Bahçeli’nin önerisi devleti kimlik bazında yeniden şekillendirmek olur ki, cumhuriyetin felsefesi ve temel ilkeleri ve çağdaş demokrasi ile bağdaşmaz.

Devleti yönetecek güç kimliklere dayalı değil, ilkeler ve liyakat temelinde olmalıdır. Aksi halde, ülke mezhep ve etnisite rekabetinin meydan savaşına döner. Kabul edilemez.