Harman sonu hesaba otururdu babam.

"Önümüz sonbahar, kış. Koyun, kuzu; inek, dana; at, eşek için şu kadar saman konulacak samanlığa. Şu kadar arpa yem olarak ayrılacak.

Ev nüfusumuz şu kadar; unluk buğday, bulgurluk buğday, şu bu..."

Annem de kendine göre hesaba otururdu.

"Üç külek tereyağı, dört küp çökelek, bir küp sirke, beş küp pekmez, küp küp turşu..."

Kış rahat çıkardı.

Hayvanlarımızın da yüzü gülerdi, bizim de

Evimizde annelerimizin, babalarımızın yaptığını ülkelerde hükümetler yapıyor.

" Emekli maaşı şu kadar olacak, asgari ücret bu kadar olacak, şu kadar fabrika satılacak, şu dağda altın arama işini falan şirket yapacak..."

İneğimizin, danamızın yeminden, samanından kısıntı yapıldığını hiç görmedim. Hesabını şaşıran bazı ailelerin samanlığında saman suyunu çeker, inek, dana, koyun, kuzu gözüne bakardı ev sahiplerinin.

" Yok! "

Köylü seferber olur, üç küfe şu evden, beş küfe bu evden saman toplanır, hayvanlar aç bırakılmazdı.

İnsan dünyası, hayvanların dünyasına benzemiyor. İş sadece yurttaşın karnını doyurmakla bitmiyor. Ruhunu da doyurmak gerekiyor. Geleceğe hazırlanmak gerekiyor, Bilimi kılavuz almamız gerekiyor.

İnsanın cebinde parası olacak, okuyacağı üniversite olacak. Gazete, kitap alıp okuyacak, tiyatroya gidecek. Tatil yapacak. Mitinglere katılacak. Boykot, grev yapacak...

Hükümet(!) hesaba oturuyor;

"Üniversitede okumasa da olur. Köylerde okul olmasa da olur. Kitap, gazete okunmasa da olur. Tiyatro zaten lüks, sendikaya üye olmasa da olur..."

Bu işten anlayanlar da hesaba oturuyor.

Açlık sınırı kaç lira?

Yoksulluk sınırı kaç lira?

İşin, emeğin karşılığı kaç lira?

Yapılan hesaplamaların hiç biri para etmiyor. Yüzüne bakan yok hesap uzmanlarının.

Çocukluğumdan anımsıyorum. Evimizdeki inek, dana; koyun, kuzu; tavuk, horoz daha mutluydular günümüz insanından.

Her evde güzel ötüşlü horozlar vardı. Her horoz kendi çöplüğünde öterdi. Evlerin mutluluğu çöplüklerinden okunurdu.