Geçen hafta malumunuz Ramazan ayının ilk haftasına merhaba dedik. Ramazan ayı ile ilgili nasıl bir yazı kaleme alayım derken, genç bir kardeşimizden gelen bir iletiyi siz değerli okuyucularımla paylaşmıştım. Fakat eleştiri aldım.
Kulakları çınlasın Enver Leblebicioğlu beni telefonla aradı ve, "Biz ileti yerine, İlhan Çenesiz'in anılarını okumak istiyoruz" dedi. Kendisine teşekkür ediyorum. Anılarımdan bazılarını siz değerli okuyucularıma sunuyorum.
Çocukluk günlerimizde Ramazan ayının gelmesini iple çekerdik. Çünkü Ramazan ayı biz çocuklar için özgürlük ve büyükler için ise tatlı bir telaşenin başlangıcı idi.
Ramazan hazırlıkları en az bir hafta öncesinden başlar, komşu evlerin bahçelerinde, avlularında tüm komşular bir araya gelir, sac mayalısı, tava mayalısı açılır, sac üzerinde kavrulur, bir beze sarılıp tepsi üzerine alınır, yüksekçe bir yerde muhafaza edilirdi. Bu mayalılar bayramdan sonra ise; Zilelilerin işkefe dediği, yufka ekmeğe dönüşürdü. Bugün bile yufka ekmeğin içerisine kıyma konularak sarıldıktan sonra kızartılarak yapılan böreği, 88 yaşında olmama rağmen bugün bile halen zevkle yiyorum.
ilk kalkılacak gece hepimizin içi kıpır kıpır olur heyecanla HELLE lakabı takılmış olan adamın Çorum kalesinden sahur topunu patlatmasını sabırsızlıkla beklerdik. Çünkü büyüklerimiz tarafından sahura kaldırılmanın heyecanı farklı idi. Çocukken sahura kaldırılmak evde adam sayılmanın sanki ilk işareti gibiydi. Büyüklerimiz yarım günlük te olsa oruç tutacağımızı bilseler de bizi yine de sahura kaldırırlardı.Tabii ki amaçları belli idi; bizleri bir sonraki ramazan ayına hazırlamak ve oruca alıştırmaktı.
iftardan hemen sonra teravih namazı hazırlıkları başlardı. Biz de, çocukluk işte, kendi kendimize hangi hoca teravih namazını hızlı kıldırıyor sorusuna cevap arardık. Çünkü erkenden çıkıp gidip oyun oynayacaktık. Bizim çocukluk yıllarımızda günümüzdeki gibi oyun salonları, cep telefonları, cafeler yoktu. En lüks oyunlarımız saklambaç ya da kovalamaca idi.
en güzel ekmek çeşitlerini Mamas'ın fırını yapardı. Fırının daha önce hiç müşterisi olmayanlar meşhur pidelerinden dolayı ramazan ayında bu fırının müşterisi olurlardı. Tabii fırında uzayıp giden ramazan sohbetlerini de unutmamak lazım.
Herkesin ve her şehrin kendine özgü ramazanla ilgili çoğumuza ilginç gelebilecek bir çok yönü var. Çocukluğumuzda bu ilginçlik biraz daha belirgin hale gelirdi. Uçma yeteneğini kaybettiği için göç zamanı sürüsüne katılamayıp Çorum'da kalan, "Hacı baba" ismi takılmış, esnafın tamamı ile ahbap olmuş, daha çok kasaplarla yakınlık kurmuş olan ramazanda ilgi odağı olan leylek vardı. O bile ramazanla özdeşleşmişti.
Çocukluk yıllarımızda yaşadığımız ramazanların hepimizde unutulmayacak mutlaka hoş bir anısı vardır. Eski ramazanlar yeniden yaşanır mı bilemem ama, insan çocukluk günlerinde yaşadığı anıları sanki dün yaşamışçasına belleğinde tutuyor.
Bu hafta kaleme aldığım yazım Türk Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun yıldönümüne, yani 23 Nisan'a denk geldi.
Ben bu vesile ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ve demokrasinin temellerinin atıldığı, milletin ortak iradesinin eseri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) açılışının 101. yıldönümünü ve geleceğimizin teminatı tüm çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyorum.
En güzel günler sizlerin olsun.