Aşağıdaki yazının yaşlarla ilgili başlıkları sanıyorum Can Dündar’ın: açılımı da benim düşüncelerim.

YAŞ: 6

BABAM, “HER ŞEYİ” BİLİYOR… 

“Benim babam Rambo’yu bile döver”; ya da “babam ne yaparsa, ne söylerse doğrudur”a inanılan “TAPINMA DÖNEMİ.” Babaların ise, doğru olanı söylemek ya da yapmak zorunda oldukları, başarısızlıklarda ise “biz babamızdan böyle gördük” limanına sığındıkları “MÜKEMMELİYET DÖNEMİ.”

YAŞ: 12

BABAM, “ÇOK ŞEY” BİLİYOR…

“Babam, belki Rambo’yu dövemez; ama arkadaşlarımın babalarını döver.” diye düşünülen; babaların da bazı kusurlarının olabileceğinin farkına varıldığı, hatta bazen yanlış yapabildiğinin de görüldüğü;  ancak gene de bir tane olduğuna inanılan “GÜVEN DÖNEMİ.”

YAŞ: 15

BEN DE  “BABAM KADAR” BİLİYORUM…

“Ben de büyüdüm artık ve babamın yaptıklarını yapabilirim,  hem de en az onun kadar”a inanılan;  “babam eski kafalı, beni anlayamaz” diye düşünülen; tecrübenin yaşlılık göstergesi olduğu inancıyla, yapılan önerilere kulak tıkanan ve üzerine gidildiğinde “kaçıp kurtulmak” gibi tehlikeli düşüncelerin filizlendiği “KISASA KISAS DÖNEMİ.”

YAŞ: 18

BABAM, “HER ŞEYİME” KARIŞIYOR…

Babanın, ayağa takılı bir zincir olarak görüldüğü, özgürlük duygusunun zirvelerde gezindiği, duygunun mantığı yok saydığı, romantizmin doruklara ulaştığı ve her şeyden şikâyet edildiği, ancak hiçbir çözüm üretilmediği “SORUMSUZLUK DÖNEMİ; tehlikeli yaşlar…

YAŞ: 20

BABAM, “HİÇBİR ŞEY” BİLMİYOR…

Özgüven duygusunun en üst düzeyde olduğu; dünyanın kendi çevresinde döndüğüne ve değiştirilmesi gerektiğine inanıldığı; kendisinden başka herkesin yanlış düşündüğüne emin olunduğu ve bir gün çocukları olursa, babası gibi davranmayacağına yeminler edilen “HAVALI DÖNEM.”

YAŞ: 30

BABAM, “BAZI ŞEYLERİ” BİLİYOR…

Taşların yerine oturmaya başladığı, yaptığının yanlış olabileceğinin de düşünüldüğü ve tecrübe denilen kavramın öneminin farkına varıldığı; tüm bunların yanında da, 6 yaşına gelen çocuğunun kendisini “Tanrı” gibi görüp “benim babam Rambo’yu döver” mantığıyla düşünmesinin mutluluğunda, bunların çok da fazla önemsenmediği KENDİNİ ALDATMA DÖNEMİ.”

YAŞ: 40

BABAM, “BİRÇOK ŞEYİ” BİLİYOR…

Geriye dönük bazı pişmanlıkların (itiraf edilmese de) gündeme geldiği ve diğer insanlardan hiçbir farkının olmadığının anlaşıldığı; ergenlik dönemindeki çocuğunun her türlü öneriye duyarsız kalması ve bildiğini yapmasına karşı “nerede hata yaptım?” diye düşünmenin çaresizlik ve kızgınlığının yaşandığı “PİŞMANLIK DÖNEMİ.”

YAŞ: 50

BABAM, “HER ŞEYİ” BİLİYORMUŞ; KEŞKE “HAYATTA OLSA DA” DANIŞABİLSEYDİM…

Aile içindeki otoritesinin gün be gün zayıfladığının fark edildiği, bunu önlemeye yönelik tüm girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığı ya da sonuçlandırıldığı, oysa hala eskisi gibi genç olduğuna inanılan “SONBAHAR DÖNEMİ”

YAŞ: 60

BABAMI ÇOK ÖZLÜYORUM…

Her şeyin birdenbire nasıl olup da değişiverdiğinin şaşkınlığı içinde ve kendisine göre genç, başkalarına göre yaşlı olmanın bocalamasıyla, kendi kendine bile yakıştıramadığı şeylerin yapılabildiği ve onu dinlemeye bile zahmet etmeyen çocuklarına karşı “ne halleri varsa görsünler” düşüncesinin pekiştiği YORGUNLUK DÖNEMİ.”

YAŞ: 70 ve ötesi…

BABAM VE KENDİM İÇİN ÇOK ÜZGÜNÜM…

Hayat denilen değirmenin dişlileri arasında ezildiğinin farkına varıldığı, yanılma ve yenilme duygusunun yumruk gibi yüreklere oturduğu; evdeki eşyalardan bile farkının kalmadığı kaygısıyla, çevredekilerin kalplerinin kırıldığı; geçmişe duyulan özlemle kendi içinde kabarıp köpürerek, bir köşede “son” denilen kaçınılmazın beklendiği “KIRGINLIK DÖNEMİ.”

Siz hangi gruptasınız bilmiyorum ama ben son grubun kapısından girdim ve hiç de şikâyetçi değilim. Çünkü görmesini, yaşamasını ve tat almasını bilen için her yaşın ayrı bir güzelliği var. Önemli olan onu yakalayabilmek…

Özellikle yaşı genç arkadaşların yukarıda yazılanlara bazı itirazlarının olacağını da biliyorum ve onlara diyorum ki: “Hayat, tarih gibidir. Şu andaki olayları, üzerinden zaman geçtikten sonra doğru anlayabilir, doğruyu ve yanlışı da ancak o zaman bulabilirsiniz. Bekleyin, ileride buradaki çoğu düşüncemin haklı olduğunu göreceksiniz. Çünkü sizin yaşınızdayken ben de aynen sizin gibi düşünüyordum.” 

DÜŞÜNEN SÖZ:

Silgi kullanmadan resim çizme sanatına “hayat” denir.

John CHRİSTİAN