Yedi yıl sonra köyüne dönen
Ak kale Gazisi Osman Oğlu İbrahim Çavuş’un Öyküsü
Bir gün köy okulunda öğrencilerime ders anlatırken sınıfımın kapısı çalındı, koltuğunun altında Mushaf çantasıyla yaşlı bir köylü teyze içeriye girdi.
- “Buyur teyze” dedim. Yaşlı teyze Mushaf çantasını açtı, içinden kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i çıkarıp açarak, Osmanlıca yazılı bir kâğıdı gösterdi.
-“Hoca efendi, bu kitap bizlere annemizden miras kaldı. İçinden çıkan bu Osmanlıca yazılı kağıdı okuyamadık. Bir yerin tapusu mu, bir vasiyetname mi, yoksa bir mektup mu anlayamadık. Bize okutuverir misin?” dedi.
Bu yazılı kâğıdı, ilçedeki Osmanlıca çevirmen Hüseyin Amca’ya götürdüm. Hüseyin Amca onu günümüz Türkçesine çevirince, bu yazılı kâğıdı getiren yaşlı teyzenin Çanakkale’de savaşan ağabeyi Osman oğlu İbrahim Çavuş’un cepheden köydeki anne ve babasına yazdığı bir mektup olduğu anlaşıldı. Kahramanımız mektubunda şöyle diyordu:
“Hakikatli validem;
Evvela herkese selam ettikten sonra, saniyen iki ellerinizden öperim, hayır dualarınızı talep ederim. Hamdolsun sıhhatteyim. İnşallah sizler de sıhhattesinizdir. Şu anda Çanakkale Arıburnu’nda düşmanla savaşıyoruz. Bir hafta evvel ayaklarımdan iki kurşun yarası aldım. Sıhhiyeler yaralarımı sardı. Beni merak etmeyiniz. Sıhhatim pek yerindedir. Siperlerde düşmanı bekliyoruz, tez zamanda çıktıkları denizde boğmak üzere onları. Biz Osmanlı askeriyiz, bize bu Osmanlılık birinci padişahımız Osman Gazi’den kalmıştır. Asla geri dönmeyiz. Muharebe ettiğimiz gibi , mektup yazmaya elimiz değmiyor. Benim bir mektubuma siz beş mektup yazarak cevap gönderiniz.
(Sürecek)