Aşırı sağcı ırkçı, faşist politikacı Rasmus Paludan, geçtiğimiz hafta Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim’i yakma eylemi gerçekleştirdi.

Kutsal inançlara saldırıları, düşünce özgürlüğü veya hiçbir insani değerle açıklama olanağımız yoktur. Açıktan kışkırtma kokan, insanlık dışı faşist bir eylemdir. Faşistler doğası gereği bu tür eylemleri sık sık yaparlar. Bu ve benzeri nedenlerle, faşizm insanlığın nefretini kazanmış lanet bir anlayıştır. İsveç hükümetinin ise düşün özgürlüğü çerçevesinde eyleme izin vermesi başka bir üzücü durumdur.

Olayı kınamak, lanetlemek işin bir boyutudur. Olayın ikinci boyutu daha vardır. Yeryüzünde 57 İslam ülkesi var. Bunların 27’sinin resmi dini İslam’dır. Hal böyleyken aklımızın soru çengeline takılan soru şudur; “Neden sadece bizim büyükelçilik önünde bu aşağılık eylem yapılıyor?” Tek Müslüman ülke biz miyiz? Bu durumu sorgulamak ve yanıtlarını bulmak zorundayız.

Ülkemizde yapılacak olan genel seçimlerin bununla bir ilgisi olabilir mi?

Faşist Rasmus Paludan’ı durup dururken hangi güçler ve neden tetiklemiş olabilir?

İktidarın sıkıştıkça sarıldığı “Avrupa bizi kıskanıyor” güldürüsünün göstergesi olarak açıklanabilir mi?

Avrupa ülkelerinin, AKP’nin ilk iktidara geldiği dönemdeki düzeyde, AKP iktidarını desteklemediği kesin. AKP iktidarına Ortadoğu’da çıkarlarına uyacak işleri yaptırdılar. Üç, beş Euro karşılığı Suriyeli göçmenleri de bize besletiyorlar. Keyifleri yerinde. Türkiye’nin demografik yapısı bozulmuş Avrupa’nın çok umurunda!

İktidar daha düne kadar “Şam’a gideceğiz, Emevi Camiinde namaz kılacağız” diye yatıp, kalkarken, son günlerde Rusya’ya, aracılık yap da “Esat’la bizi görüştür” diye sefil oldular.

Dikkatimizi çeken AKP’yi iktidara getiren dış güçler, desteğini çekmiş havasındalar. Örneğin İngiltere Merkezli 19 Ocak 2023 Tarihli The Economist dergisi “Türkiye diktatörlüğün eşiğinde olabilir” başlığı ile çıkıyor.

Diğer yandan geçtiğimiz hafta Tayyip Erdoğan’ın Berlin’e yapacağı ziyaretin iptal edilmesi dikkate değer. Gerekçe “görüşülecek konularda anlaşmazlık çıktı” diyorlar. Oysa Alman hükûmetinin sözcüsü Steffen Hebestreit’in açıklaması: “Elimizde çok net bilgi yok ancak, Tayyip Erdoğan’ın bu ziyaretini seçim propagandasına dönüştürme ihtimali olabileceğine ilişkin iddialar var” şeklindedir.

Olanlar bize Hollanda gerilimini anımsattı. Hollanda’da 11 Mart 2017 tarihinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun uçağına iniş izni verilmemiş, Almanya'dan karayoluyla Rotterdam'a geçen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya da, “istenmeyen kişi” ilan edilerek, polis eşliğinde sınır dışına çıkarılmıştı. Hollanda ile yaşanan bu gerilim sonucu AKP ve Hollanda sağı muhafazakâr kesimleri birlikte körükleyerek, gerilim için birlikte karşılıklı el kaldırmışlardı. İşin ilginç tarafı aynı dönemde, hem Hollanda, hem Türkiye’de seçimler vardı. İki sağ parti de karşılıklı nemalanmışlar, oylarını artırmıştılar. AKP’li yetkililer “oylarının 2 puan arttığını” söylemişlerdi.

İsveç’teki kutsal kitabın yakılması gibi, çirkin ve kabul edilemez aşağılık eylemden ve buram buram kışkırtma kokan gerilimden sonra, oy oranlarında bir değişiklik olacak mı acaba?