Çocukluğumun 1950’li yılları…

Cebimizdeki üç beş kuruşu Kızılay Kumbarasına attığımız, yakamızda Kızılay Rozetini gururla taşıdığımız yıllar.

Öğretmenlerimizin gözleri yaşararak anlattığı, bizim de aynı duygu seline kapılıp gözlerimiz yaşararak öğretmenlerimizden dinlediğimiz Kızılay öyküleri…

Ve…

Ve günümüz iktidarınca rant kapısına dönüştürülmüş, 2000’li yılların Kızılay’ı…

Çocukluk, gençlik yıllarımızda da depremler olurdu…

Günümüz depremlerinin yarattığı acıları, gençlik yıllarımızda da yaşardık.

Hatta…

Hatta çok daha fazlasını yaşardık.

Anında seferber olur, elimizdeki avucumuzda ne varsa Kızılay’ımıza boca eder; Kızılay’ımızın felaket bölgelerindeki çalışmalarını gururla izlerdik.

Ya şimdi?

Şimdi öyle mi?

Günümüz Kızılay’ı, çadırları parayla satıyor.

Dahası…

Dahası bizlerden topladığı kanları (bile) para karşılığı satıyor.

Kızılay Yönetim Kurulu ve Şirketleri, iktidarın malum amaçlı muhteremlerine(!) ödül amaçlı kullanılıyor.

Haram olsun.

Zehir zıkkım olsun.

Kızılay’ımızı da çirkin emellerinize alet ettiniz.

Bunları ben söylemiyorum; bizzat devletin teftiş kurulları söylüyor.

İşte Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun Kızılay'daki yolsuzluk iddialarıyla ilgili hazırladığı raporda yazılanlar…

Raporda, kurumun üst düzey yöneticilerinin çadır ihalelerinde rüşvet aldıklarına ilişkin ifadeler var.
Anılan raporda, Kızılay eski Genel Başkanı Kemal Demir'in de aralarında bulunduğu 30 kişi hakkında soruşturma açılmasına neden olan çadır ihalesi yolsuzluğunda nasıl rüşvet alındığı ayrıntılarıyla anlatılıyor. Rapora göre, "Us Branda" firmasının sahibi Ahmet Bahçıvan, Kızılay Yönetim Kurulu eski üyesi Nurettin Yıldırım'ın kendisinden rüşvet istediğini öne sürerek şu iddialarda bulunduğu dillendiriliyor.
1 Ekim 1999'da sabah Kızılay'a geldim. Nurettin Özdemir'in odasına çıktım. Odada Kemal Demir, Nejat Resuloğlu, Ahmet Kalkanoğlu ve Tahsin Bey vardı.

Nurettin Bey, bana 25 milyar liralık çeki ve o gün itibarıyla verdikleri 15 milyar liralık çeki ve de ayrıca 20 milyarlık çeki kendilerine vermem gerektiğini söyledi.

Kabul edemeyeceğimi söyleyince, '3 liralık işi sana senin haberin olmadan 10 liraya verdik. Hiç bu, ihaleye benziyor mu?' deyip, 60 milyarın kendi hakları olduğunu söyledi.
… …

Bitti mi?

Elbet bitmedi, devamı var.

Ama benim anlatmaya gücüm kalmadı.

Ne diyeyim bilmiyorum ki!

Allah tümünüzün birden belasını versin.

Yediğiniz her bir haram lokma boğazınıza dursun.

Mahvettiniz 156 yıllık bir kurumu.