“Dünyada en fazla sevilip sahip olmak için uğraşılan, aynı zamanda en fazla nefret edildiği halde en çok kullanılan şey nedir?” diye sorarsanız, hiç düşünmeden “para” derim. Lidyalıların alışverişte değiş-tokuşu kaldıran ve belli bir bedel ödemek esasına dayanan bu simgeyi bulmalarından beri insanoğlunun yaşam tarzının ta göbeğine oturan para, günümüzde dünya savaşlarının tek nedeni haline gelmiş durumda. Ahlak, fazilet, yardımlaşma hatta selâm verme gibi değer ölçülerine bile yön veren o kahrolası maden ya da kâğıt parçası.

İsterseniz biraz da geçmişe dönelim. Şu anda yaptığımız için pişmanlık duyduğumuz ve kendimize yakıştıramadığımız pek çok yanlışın en önemli nedeni para değil mi? O nedenle yitirmedik mi bize miras bırakılan temel değerlerimizi? İnsanları, cebindeki ya da bankadaki varlığıyla değerlendirmedik mi? Ya da ona daha fazla sahip olmak uğruna bilerek ve de isteyerek kişiliğimizden bile ödün verip bir sürü yanlış yapmadık mı? Ve halâ yapmaya devam etmiyor muyuz?

İş nutuk çekmeye gelince dünyada bizden daha iyi ahkâm kesen millet yoktur herhalde. Hele yapılan ya da söylenenler şimdi olduğu gibi yanımıza kalıyor ve de kimse hesap sormuyorsa... Hani küçük çocukların sınıfta yere kâğıt atan arkadaşına tepki gösterip de okul çıkışı çikolatanın kâğıdını yere atıverdiği gibi.

Temel eksikliğimiz “yetinmeyi bilmemek ve bunu davranış haline getirememek” galiba. Bize öğretilmeyen, daha doğrusu öğretilen ama işimize gelmediği için öğrenmek istemediğimiz eksikliğimiz bu. Eski Mısır firavunları sağlıklarında yaptırdıkları piramit mezarlara, öldüklerinde kendileri ile birlikte tüm servetlerini de gömdürürlermiş. Söyler misiniz, ne farkımız kaldı onlardan? Dini inancımız yasaklamasa inanın onu da yaparız. Mezarlıklardaki görkemli mezarlar yavaş yavaş o yöne doğru gittiğimizin kanıtı değil mi. Rahmetli babamın mezarını yaptırmadığım için çevremdekilerin, yüzüme karşı ve arkamdan söylediklerini düşündükçe bu sözümün geçerliliği de ortaya çıkıyor.

Yetinmek sevgili dostlar, yetinmek... Hani atalarımızın söylediği gibi “ayağını yorganına göre uzatmak”. Sahip olduklarımızı yeterli görmek. Başkaların yanlışlarını onların vicdan muhasebesine bırakıp kendi doğrularımıza sahip çıkabilmek. Yanlıştan dönenleri de affedebilmek. Günümüzde mutluluğun en önemli reçetesi de bu galiba.

Her zamanki yaptığımız gibi söylediklerimizi güzel bir öyküyle bağlayalım.

“Yaşlı bir adam, balık tutmak amacıyla göl kenarına gelmiş. Çevredeki diğer balıkçılar gibi oltasını atmış ve beklemeye başlamış. Kısa bir süre sonra oltasına kocaman bir balık takılmış. Balığı kıyıya çıkaran yaşlı adam, büyük bir dikkatle oltayı ağzından çıkarmış. Sonra da çevredeki diğer balıkçıların şaşkın bakışları arasında balığı göle geri atmış.

Yaşlı adamdan başka hiç kimse küçük balık bile yakalayamıyormuş. Adam tekrar oltasını atmış ve daha büyük bir balık yakalamış ama onu da göle geri atmış. Diğer balıkçılar yaşlı adamın yaptıklarını şaşkınlıkla izledikten sonra yanına gelmişler ve merakla sormuşlar:

-“Amcacığım sen ne yaptığının farkında mısın? Biz saatlerdir buradayız ve tek bir balık bile yakalayamadık. Sen ise kocaman kocaman balıklar yakaladın ama hepsini de göle geri attın. Bunun nedenini öğrenebilir miyiz?”

Yaşlı adam, kendisini merakla izleyenlere dönmüş ve şunları söylemiş;

-“Ama benim tavam küçük evlatlarım...”                       

Ne mutlu “Benim tavam küçük” diyebilenlere…

DÜŞÜNEN SÖZLER:

·      İnsan ulaşamadığı her şeyin delisi, ulaştığı her şeyin nankörüdür. P. Neruda

·      Hepimiz bugün penceremizin önünde açan gülün tadına varmak yerine, ufkun ötesindeki sihirli gül bahçesinin hayalini kuruyoruz. D. Carnegie

·      Güneşi gözden kaçırdım diye ağlarsan, yıldızları da göremezsin. Togore

·      Elimizde olan şeyleri çok seyrek düşünürüz; eksik olanları ise daima. Schopenhauer

·      Ayakkabım yok diye üzülüyordum; ayakları olmayan bir çocuk görene kadar. A. France

·      Çifte kılıç kına sığmaz. Kaşgarlı Mahmut

·      Çok az şeye sahip insan değil, asıl çok şeyin özlemini çeken insan fakirdir. ANONİM

·      Küçük tencere, çabuk kaynar. Hollanda Atasözü

·      Adama, “Kaç yaşındasın?” diye sormuşlar; “Sağlıklıyım” demiş. “Zengin misin?” demişler, “Borcum yok ki” demiş. “Düşmanın var mı?” demişler: “Akrabam yok ki” demiş. Şems Tebrizi