Yazı yazma konusunda iki hafta boyunca tıkandım nedense…

Adeta nefes nefese kalan insanın, soluklanması gibi bir haller oldu bana.

“Patlıcan-biber” haberleri hayatımızın parçası, hatta “olmaz ise olmaz” durumuna sokuldu.

Hayat pahalılığı ve istatistikler sayesinde nerdeyse herkes “ekonomist” oldu.

Eksik olmasın sayın Erdoğan da “Ben ekonomistim” dedi ya…

Bırakın ipin ucunu gitsin…

Samimi söylüyorum, hayatımda bu kadar yazı yazma konusunda “iştahsız” duruma hiç gelmedim.

Konu mu yok?

Ülkemin yazılacak o kadar fazla sorunu var ki…

Yaz, yaz bitmez…

Son günlerde muhalif kanattaki gelişmelere kafayı taktım.

“Altısı bir yerde” muhalif takımı aslında “kakafonik” bir tablo…

Bu “kakafoni”den “armoni” nasıl çıkacak merak konusu doğrusu…

Kemal bey (Bay Kemal) kafayı nedense faturalara taktı…

Başta elektrik faturalarını ödeyemeyenleri dile getirdi…

“Adalet Yürüyüşü” gibi olabilir sandı galiba.

Olmadı…

Sonra ekonomik eleştiriler arasına “neoliberalizm” sistemini soktu…

Dünyada uygulanan, vazgeçilmesi zor olan bu sistemi hedef tahtasına koydu.

Bana göre bu da olmadı…

Dünyada uygulanan sistemi değiştirmeye gücün var mı?

Yok..

Amerikan doları basma gücün ve yetkin var mı?

Yok…

O zaman topa girme arkadaş…

Neoliberalizmden sana ne…!!

Önce Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş sistemin sistemsizliğini dünya aleme ispat et.

Sonra, “Ben ekonomistim” diyen sayın Erdoğan ve sayın Nebati’nin bu işlerden zerre anlamadığını ortaya koy, yeter…

Sistem değil, sistemsizlikte ısrar eden Saray’ın mutlak sahibi ile Külliye içinde yaşayan sözde ekonomistleri açığa çıkaracak, yanlış bir sistemi savunduklarını ortaya koyacak gerçekleri sırala, bul yeter.

Gerisi kolay…

Önce parlamento çoğunluğunu ele geçirecek formülleri geliştir.

Cumhurbaşkanlığını nasılsa değiştireceksin.

Bunun yolu yüzde 51 değil, yüzde 60’lardan geçer…

İnce işçilik veya genel seçimlerde bir iki puan öne geçmek hiç para etmez.

Hele elektrik faturasını ödememekle, gaz lambası ile gösteri yapmakla bir yere varmak mümkün değil, Bay Kemal?