Basın; yazılı veya elektronik kitle iletişim araçlarını kullanarak toplumun aydınlatılması ve bilgilendirilmesi olayına verdiğimiz isim. Diğer bir deyimle basın toplumun gözü, kulağı ve sesidir. Hangi basın? Özgür olan basın.

Basının özgürlüğü ise bağımsız ve adil bir adalet sistemi sağlanır.

Adaletin olmadığı, hukukun adil ve eşit uygulanmadığı bir düzende özgür ve bağımsız basından bahsedilemez. Basının özgür olması sadece hukuk ve adaletle mi? Aynı zamanda basının ekonomik olarak da bağımsız olması gerekir. Ekonomik bağımsızlığını sağlayamayan basın, parti tarafından çıkarılıyorsa partinin, şirket tarafından çıkarılıyorsa şirketin, iktidar tarafından çıkarılıyorsa iktidarın borazanı olur.

Güç olanaklarla bağımsız yayın yapan basın organlarının ise başından baskıcı iktidarlar tarafından “Demokles’in kılıcı” eksik olmaz.

Basın mesleğin gerektirdiği ilke ve idealler çerçevesinde görev yapamıyorsa, toplum kör, sağır ve dilsiz demektir. Özellikle totaliter iktidarlar kendi tekeline geçirdikleri basın yolu ile neyin duyulmasını istiyorlarsa, topluma sadece o kadarını verirler.

Basın; Asıl görevi olan halka doğruları söylemek, halkı aydınlatmak yerine, iktidarın bir yalan makinasına dönüşebilir. Yandaş, yalaka, tetikçi… gazeteci türevleri böyle ortamlarda doğar, büyür, gelişir.

Doğruyu söyleyen gazeteciler, dokuz köyden kovulur, soluğu onuncu köyde alırlar. Özlem Gürses, Sedef Kabaş, Merdan Yanardağ, Müyesser Yıldız, Murat Ağırel, Nasuh Mahruki, Nevşin Mengü  ve adını sayamadığım pekçok değerli gazeteci bu gruba girerler. Toplum o kadar yalanla beslenir ve tahammülsüz hale getirilir ki, Uğur Mumcu, A. Taner Kışlalı, Hırant Dink… gibi bazı halkın sevgisini kazanmış gazetecileri katletmek olağan hale gelir.

Dünyada hiçbir basın kuruluşu Türkiye’de özgür ve bağımsız basın olduğuna inanmıyor. Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RFS) Örgütü’nün Dünya Basın Özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 165’inci sırada olmamız, dünyadaki yerimizi açıklamaya yeter sanıyorum.

Gezi kumpas davasından dolayı Osman Kavala yedi yıldır, Tayfun Kahraman, Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden iki buçuk yıldır hapishanedeler. Üstelik bunlardan bazılarının Avrupa İnsan Hakları (AHİM) kararı olmasına, hatta Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen hapiste tutuluyorlar.

Diğer yandan Sivas Olayı katillerini yaşlılık, zaman aşımı gibi kitabına uydurma yolu ile serbest bırakıyorlar. Domuz bağı ile insan katledenleri, yakın tarihte Atatürk Hava Limanı’nı basıp 45 kişiyi katledenleri serbest bırakıyorlar.

Katiller dışarıda, yazan ve konuşanlar içeride. Gazeteci Özlem Gürses konuştu diye ev hapsine alınıyor. YouTube’deki kanalında sürçü lisan etti, sonradan düzeltti, hatta özür bile diledi. Buna rağmen eli kanlı katil gibi kelepçelenerek götürülüyor. İktidarın gazeteciye, konuşan insana düşmanlığı hayra alamet değildir.

Adaletin olmadığı yerde basın özgürlüğü olur mu? Yazarını çizerini hapseden, yargılayan düşünen insanı öcü olarak gösteren hiçbir uygar ülke gösteremezsiniz. Eğer ereğiniz uygarlıksa.