Binlerce yıllık İzmirliydiler…

Dededen toruna...

Panatiokis Korakis ve güzel eşi Rena…

Bornova’da yaşıyorlardı...

Eski adıyla Burunova’da…

“Osmanlı Rum’uydular” …

Bizde Rum denince akla hemen Yunanlı gelir…

Oysa Rum, Helen ırkından değildir…

Öz be öz Anadolu insanıdır…

Tarihte Anadolu, Doğu Romadır...

Rum da Doğu Romalıdır...

Mevlâna Celalettin Rum-i mesela… Rum diyarının Mevlana’sı…

Örneğin Erzurum… Erzen-i Rum (Rum merkezi)

*    *    *

Korakis çifti Bornova’daki iki katlı kâgir evlerinde reçel yapıyorlardı… Mahallede ünlendiler… Zamanla da bu uğraşılarını ticarete döktüler…

Çeşitli meyvelerden reçeller yaptılar…

Çok da tutuldular…

Özellikle Sakız Adası’ndan gelen sakızlardan yaptıkları reçeller en gözde reçelleri olmuştu…

İşleri tam yoluna girmişti ki, mübadele başladı…

Lozan Anlaşması’na göre Yunanistan’daki Müslümanlar Türkiye’ye; gönderilecek, Türkiye’deki Ortodokslar da Yunanistan’a gidecekti…

Bir anlamda değiş/tokuştu bu…

O nedenle binlerce insan evinden yurdundan edildi...

Hatta Karaman Türkleri öz be öz Türk olmalarına rağmen, sadece Ortodoks inançları nedeniyle yurtlarından sürgün edildi…

… …

Tarihin bu acı günlerini Korakis çifti de yaşadı…

Onlar da binlerce yıllık vatanlarını bırakıp Sakız’ı kendilerine yeni yurt edindiler… Üstelik tek bir kuruşsuz ve de meteliksiz olarak..

Çünkü yine Lozan anlaşmasına göre Yunanistan da Türkiye de gönderdikleri insanların mal varlıklarına el koyacaktı…

Korakis çiftinin de tüm varlığına el konuldu…

Yeni yurtlarına alışmaya çalışan Korakis çiftini, bu kez başka bir savaş vurdu…

Nazi Almanya’sı Yunanistan’ı işgal etti...

Nazi bombardıman uçakları Junkers Ju 87’ler tüm adalar gibi Sakız’da da taş taş üstünde bırakmadı.

Yaşayabilmek için sığınaklarda saklandılar… Aylarca, aç, susuz günler yaşadılar…

Savaş bittikten sonra yeniden tutundular hayata…

Bornova’da yaptıkları işe soyundular tekrar…

Çünkü bildikleri tek şey oydu…

Sakız Adası’nda da çeşit boldu… Her şeyin reçelini yaptılar… Limon çiçeği, Portakal çiçeği, Kestane, Zeytin, Domates, Karpuz, Patlıcan, Portakal dilimi, Kiraz, Üzüm ve aklınıza gelen ne varsa… …Ve tabii ki adaya adını veren Sakız reçeli…

İzmir’dekinin aynısı… Yunanistan’ın en iyisi… Bir numara…

Korakis’ler, bugün sadece Sakız’ın değil, Yunanistan’ın en iyi reçelcisi… Dükkânlarının ismi, "Reçelci Rena"...

Günün her saati dolup taşıyor…

Özellikle Türk turistlerin gözdesi…

Türkçe konuşmaları tabii büyük avantaj…

İki çocukları var…

Dükkânda tüm aile birlikte çalışıyor...

Mutlular…

Ama şöyle bir düşünüyorum da; insanın doğduğu yer mi, yoksa doyduğu yer mi vatandır…

Bugün ak saçlı Korakis’ler karşı kıyılara baktıklarında ne düşüyorlar acaba? Çocukluk, gençlik günlerini özlüyorlar mı?

Çünkü ata toprağının özlemi bir başkadır...

Nerede olursan ol, o özlem bitmez…

Toprak çeker…

Ben Sakız Adası’na gitmedim…

Korakis’leri de tanımıyorum…

Duyumladığım kadarıyla; Bornova’dan Sakız Adası’na uzanan bir reçelcinin gerçek öyküsünü yazdım…

*    *    *

Şimdi, nereden çıktı bu hikâye” diyorsunuz değil mi?

Anlatayım…

Ovabükü’nde nasıl kalmışsa 5-6 tane sakız ağacı var...

Çok kişi ne olduğunu bile bilmiyor...

Meraklıyımdır...

Sakız ağacıyla ilgili bir araştırma yaparken, internette önce sakız reçeline, ardından Reçelci Rena’ya rastladım…

İlgimi çekti…

Hemen Denizhan’i aradım…

Denizhan eski çalışma arkadaşım…

Gazeteci…

Çeşme ile Sakız Adası arasında kardeş temelleri atıyor…

Karşı kıyının iki dostluk elçisi…

Ona sordum Reçelci Rena’yı… O anlattı bana bu öyküyü… Ben de size...

… …

Çok sık dillendirdiğim bir konu var.

Rumlar Anadolu’muzun kadim halkıydı.

Onlardan öğreneceğimiz çok şey vardı.

Keşke gönderilmeselerdi…