Doktor Albert Eckstein, “Çorum Küçük Sıhhat Memurları Mektebi” ziyaretindeki izlenimlerini yazdığı günlüklerinde “Geçen eğitim yılının finallerinin ortasına denk geliyoruz. Bu okulda, her 25 öğrenci için 2 yıllık eğitim veriliyor. Daha sonra öğrenciler 2 yılda pratik eğitim için hastanelerde çalışıyorlar. Sınava giren öğrencilerin ne kadar iyi anatomi ve fizyoloji bildiklerini görünce şaşırdım” diye yazıyor.

1-10

Cumhuriyetin ilk yıllarında, sağlık hizmetlerine ve yapılandırılmasına olağan üstü bir önem ve öncelik verilir. Sağlık hizmetlerinin başarıya ulaşmasında en önemli etken, nitelikli ve yeterli sayıda hekim, hemşire, ebe, sağlık memuru diye adlandıracağımız personel bulunmasıdır. Bu nedenle ülkenin dört bir tarafında sağlık personeli için leylî (yatılı) okullar açılması yolu ile personel sayısının arttırılması yoluna gidilir. İşte Sivas’ta 1925 yılında Leylî (yatılı) bölümü de olan, iki senelik tahsil devreli, her ders senesi 10,5 ay olarak teşekkül eden bu “Küçük Sıhhat Memur Mektebi” 1932 yılında Çorum’a nakledilir.

19 Birinci Teşrin (Ekim) 1932 tarihli Çorum Gazetesinde bu taşınma olayı “Sivas’ta bulunan “Küçük Sıhhat Memur Mektebi” eşya ve kadrosu ile Çorum’a nakledilerek eski Ziraat Mektebi’ne yerleşmiştir. İkinci teşrinin (Kasım) birinci günü tedrisata (öğretime) başlayacaktır. Muvaffakiyetler dileriz” diye haber yapılmıştır.

2-9

Bu nakil, 1938 yılında Cumhuriyetimizin 15. Yılı nedeniyle bastırılan kitapta ise “1933 bidaytinde (başlarında) Çorum Merkezine nakledilen Küçük Sanat Okulu mülga (kapatılan) mıntıka (alanında) Ziraat Okuluna yerleştirilmiş, bugüne kadar tedrisatına (öğretimine) aynı okulda devam etmiştir. Bu müddet zarfında okulda bazı tadilat ve inşaat yapılmış, dahildeki (içindeki) inşaattan mutfağın maden kömürü ile yanan ve her daim yarım ton sıcak suyu bulunan ocağa tebdil (değiştirilmiş), talebe (öğrenci) talim heyetinin (okul yönetimi) yıkanması için banyo, elektrik tesisatı, bu ve benzeri gibi birçok tamirat ve yeniden ilaveler yapılmıştır” diye yazmaktadır.

Çorum’daki bu okul leylî yani yatılıdır. Tahsil süresi 2 senedir. Bu süre içerisinde öğrencinin barınma, beslenme, yeme, içme, giyim masrafları okul tarafından karşılanmaktadır.

Bu okula kabul edilmek için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup, ortaokul mezunu olmak, yaşı 19’dan küçük, 25’ten büyük olmamak, yirmi ve daha büyük yaşta olanların askerlik hizmeti ile ilgisinin olmaması gerekmektedir.

Ortaokul mezunu olmayıp, ortaokul düzeyinde öğrenim görenlerin yapılacak sınavlarda başarılı olmaları halinde onlar da okula kayıt yaptırabileceklerdir. Öğrenimini başarıyla tamamlayan öğrenci, Sağlık Memuru olarak hükümetin göstereceği herhangi bir yerde beş sene mecburi hizmette bulunmak zorundadır.

6-2

Okul Müdürü Remzi Bey, Doktor Mustafa Asım, Memleket Hastanesi doktorlarından Rıza Derviş okulun ilk öğretmenlerindendir. İlk mezunlarını 1926 yılında veren Küçük Sıhhat Memurları Okulu’ndan 1938 yılına kadar 323 sağlık memuru mezun olur. Bu 323 mezundan 162 öğrenci Sivas’ta, 161 öğrenci de Çorum’dan mezun olmuştur.

Cihat Ecdaroğlu Anlatıyor:

Doktor Albert Eckstein’in “öğrencilerin ne kadar iyi anatomi ve fizyoloji bildiklerini görünce şaşırdım” dediği gençlerden biri de Kazım Kızılyel’dir. Kazım Kızılyel, Çorum’un sevilen ve sayılan simalarından, Çorum Sanayisinin tanıtımına ve gelişimine rahmetli Ümit Uzel ile birlikte büyük hizmetleri bulunan TSO eski Genel Sekreteri Cihat Ecdaroğlu’nun babasıdır. Kazım Kızılyel, 01.03 1962'de soyadını “Ecdaroğlu" olarak değiştirmiştir. Babasının 1956'da Çorum Belediyesi Sağlık Memuru kadrosunda ve Çorum Verem Savaş Dispanserinde görev yaptıktan sonra emekli olduğunu söyleyen Cihat Ecdaroğlu, “Babam Kazım Kızılyel olarak mezuniyetinden sonra askerlik yapmış, daha sonra Çorum, Çankırı-Şabanözü, Osmancık Merkez ve köylerinde görev yapmıştır. Ailemin O dönemde çok zorlu bir yaşamları olduğu doğrudur. Ben de geçirdikleri zorlukları annemden zaman zaman dinlerdim. Annem, babamın at sırtında (atının adı Aliş) köy-köy, gezdiğini, hasta olanların tedavileri için ilk müdahaleyi yaptığını hep anlatırdı. Bazen aşı yapmaya giderdi, günlerce gelmezdi. Bazen salgın hastalıklarla mücadele kapsamında ilaç dağıtımına giderlerdi. O zamanlar hekimlerin yeterli olmadığı zamanlardı. Köylere, kasabalara gidemeyen hekimlerin yerine babam ve babamın mezun olduğu sıhhat mektebinden mezun olan sağlık memurları ilk müdahaleyi yapardı. Babamın iğne, aşı, sünnet yapmak dışında yaraları pansuman ve küçük çapta cerrahi operasyonları yaptığına çok şahit oldum.ü

5-2

Hekimlerden sonra en büyük yük sağlık memurlarının omuzlarına binmişti. Babam evde olduğu zamanlarda da şehir dışına veya uzak yerlere gidemezdi. Günün herhangi bir saatinde aniden herhangi bir köyden, kasabadan “hastam var, acilen gelmen lazım” diyen hasta yakınını geri çeviremezdi. Düşünüyorum da babamın o zamanlardaki durumunu şimdiki “icapçı hekime” benzetiyorum” dedi. İşte o zamanın Sağlık Memurları her vakayla ilgilenmiş, her hastaya koşmuşlardır. Yaptıkları gelecek kuşaklar için fedakârlık ve meslek sevgisi bakımından örnek alınacak bir durumdur.  

Not: Prof. Dr. Nejat Akar, Cihat Ecdaroğlu ve Atilla Laçin’e katkılarından dolayı teşekkür ederim.