30 Ağustos Zafer Bayramının 102. yıl dönümünü kutladık. 30 Ağustos Türk Ulusunun kara yazgısını değiştiren, tarihsel önemi olan bir gündür. Ulusal egemenliğimizi, bağımsızlığımızı kazanmak için verdiğimiz ölüm, kalım mücadelesidir. Bir “Kutsal İsyan”ın geriye dönülmez şekilde zaferle taçlandığı gündür. Varlıkla yokluk arasında varoluşumuzun zaferidir.

         30 Ağustos utkusu kazanılmasaydı, ne ülkemizi lime lime yutan Sevr haritasını yırtabilirdik, ne de Lozan Barış Antlaşmasında, emperyalist güçlerle masaya eşit koşullarda oturabilirdik. Ne de Lozan’da yenen bir güç olarak ülkenin tapusunu alabilirdik. Ne de Cumhuriyeti ilan edebilirdik. Sonuçta devrimleri yapamazdık, tarih başka bir yöne kayar ve farklı bir şekilde yazılırdı.

         30 Ağustos’un önemini anlamak için Gazi Mustafa Kemal’in Söylev’indeki  şu sözleri dikkatle okumak gerekir; “Sevr anlaşması yalnızca yenilmiş bir ulusa dayatılan askeri anlaşma koşulları değildi. Batılı emperyalistlerin yüzlerce yıllardan beri, Türk milletine karşı hazırlaya geldikleri SUİKAST planıydı”

Yani kötü niyetle, hile ve şerle bir ulusun top yekûn ortadan kaldırılması planıydı. Yani ülkenin işgali ve kaynakların sömürülmesi değil, söz konusu olan TÜRK ULUSUNUN KÖKTEN YOK EDİLİP YUTULMASINDAN BAHSEDİYORUZ. Bu dehşet verici bir ifadedir. 30 Ağustos Zaferinin anlamı bu açıdan büyüktür, bu açıdan anlamlıdır. 30 Ağustos bir zaferin, bir dik duruşun, bir kutlu davanın adıdır. Yanmış yıkılmış bir ülkenin küllerinden diriliş öyküsüdür.

         26 Ağustos 1071’de Romen Diyojen’in yenilgisi ile Türklerin Anadolu’ya yoğun olarak girişi sağlanmıştı. Diyojen’in Torunları ise Sevr anlaşması ile bin yıl sonra, Malazgirt zaferinin öcünü almışlardır. 30 Ağustos zaferi ile ve devamında Lozan anlaşması ile ülkemizi ve ulusumuzu yutma, yok etme planı emperyalizmin kursağında bırakılmıştır.

Şimdi anlayabildik mi? Mustafa Kemal’in neden 26 Ağustos’ta Büyük Taarruzu başlattığını. Yani 30 Ağustos bin yıllık bir hesaplaşmanın sonucudur. Emperyalizm ve kapitalizm canavarına tarihi dersin verildiği gündür. Emperyalizm ve uşaklarının denize döküldüğü gündür. Bu topraklar bin yıl önce de Türklerindi, bin yıl sonra da ve ebediyen Türk toprağı olarak kalacak demenin zaferle tescilidir.

30 Ağustos Zaferi ile Anadolu toprakları, ikinci defa Türk yurdu olmuştur. İstanbul 1453’ten sonra ikinci defa kurtarılmıştır. Kahramanı bu topraklarda yaşayan herkes, lideri de Mustafa Kemal’dir. Bin yıl öteye gitmeye gerek yok, yakın tarihimizde bu gerçeği görebiliriz.

         İlhan Selçuk diyor ki; “30 Ağustos yalnız askeri bir zafer değil...Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni doğuran bir siyasal zafer..”

         30 Ağustos’u bir de Falih Rıfkı Atay’dan dinleyelim: “Nemiz varsa; bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak; hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.” (Falih Rıfkı Atay Çankaya, syf. 363)

Atasözüdür “Son gülen, iyi güler” bin yıllık hesaplaşmanın sonunda son gülen, Diyojen’in Emperyalist, Kapitalist torunları değil, Misakı Milli sınırları içinde yaşayan Anadolu’nun Yoksul Halkı, hepimiz olduk. Tarihi; 30 Ağustos 1922, Yer; Dumlupınar. Baş Komutanı da Mustafa Kemal’dir. Bu son gülüşü unutmayalım, ebediyen de yüzümüzden eksik olmasın diliyorum.

30 Ağustos varoluşumuzun öyküsüdür, kutlu olsun.