Türkiye’de 1950’den 1980’e kadar devletçi ekonomi ile liberal ekonominin kavgası yaşandı. Siyasete yansıyan da bu kavga idi. Ve de bu kavgada:

Devletçi ekonominin siyasal temsilcisi, dolgusu millici bir çizgide Kemalist cephe idi.

Liberal ekonominin temsilcisi, dolgusu piyasa sistemi olan ve küresel sermayeye açık, bugünkü örgütü TÜSİAD olan İstanbul sermayesi idi.

80’li yıllardan itibaren ise yeni bir kavganın işareti görüldü.  Bu işaret, İstanbul sermayesi ile Anadolu’dan yükselen ve Anadolu Kaplanları da denilen, en güçlü örgütü MÜSİAD olan Anadolu sermayesi arasında yaşanan bir kavganın işareti idi.

Bu kavgada: Cumhuriyetçi söylemler İstanbul sermayesinin, geleneksel değerler ve de İslami söylemler Anadolu sermayesinin yapıştırıcı gücü olmuştu.

Post Modern Darbe diye de adlandırılan 28 Şubat’a, işte bu kavga damga vurmuştu.

***

Çünkü toplumsal farklılıkların kaşındığı; büyük katliamların yaşandığı ve de dönemine göre sürekli bir korkunun üretildiği ülkemizde: 

Cumhuriyet tarihi isyanlar, sıkıyönetimler, darbeler ve de korkular tarihi olur ise...       Elbette ülke içindeki sermaye gruplarının paylaşım kavgasında da toplumu sindiren, otoriter bir yönetime ve de özellikle askeri müdahaleye ihtiyaç duyulur.

İşte 28 yıl önceki 28 Şubat müdahalesi, böyle bir ihtiyacın ürünü olmuştu.

***

O günün iktidarı, Refah Partisi (RP) ile Doğru Yol Partisi (DYP) koalisyonudur.

Yani liberal İstanbul sermayesi ile muhafazakâr Anadolu sermayesinin zorunlu bir koalisyonudur. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, yardımcısı Tansu Çiller, Cumhurbaşkanı ise Süleyman Demirel'dir.

Elbette 28 Şubat'ın, çok önemli iki belirleyici nedeni vardır:

-İstanbul sermayesine göre, yeşil sermaye de denilen, giderek büyüyen ve devlet olanaklarından faydalanan Anadolu sermayesi durdurulmalı, iktidardan tasfiye edilmelidir.      

-Küresel sermayeye göre, Sosyalist sistemin dağılması ile yükselen Siyasal İslâm'ın, Batı karşıtlığı kırılmalı, eritilmeli ya da kontrol altına alınmalıdır.    

***

Nitekim düğmeye basılır. Cinci hocalar, sahte şeyhler Ankara sokaklarına salınır.

Özellikle o günkü büyük basın toplumun hassasiyetini kaşır, sivil bir kamuoyu oluşturur, ordunun laiklik hassasiyeti yükseltilir.

Ve 4 Şubat 1997 günü Ankara’nın Sincan caddelerinde, 20 tank ve 15 zırhlı araçla iktidarın İslamcı kanadına sert bir uyarı yapılır.    

28 Şubat 1997 günü ise MGK kararları ile yaratılan müdahale, gündeme damgasını vurur. Cumhurbaşkanı Demirel, bu kez şapkasını alıp gitmez, ama dik de durmaz. Ordunun uyarısından hareketle, iktidarın İslamcı kanadını temsil eden Başbakan Erbakan'a bir uyarı mektubu gönderir. Ve bir süre sonra Erbakan istifa eder.

***

İşte bu kavga, bugünlerde sert sözlerle yeniden yükselir oldu.

13 Şubat 2025 günü TÜSİAD genel kurulunda, TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras, “Güven bunalımı yaşıyoruz, bunun nedeni çöken sistem der.

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, Yaşanan sorunların ardında hukuka güvenin sarsılması var, hukuka güven kalmazsa sistemik risk oluşur der.

Ama iktidarın tepkileri ardından haklarında soruşturma açılır.

***

TÜSİAD ile iktidar arsındaki kavga önceki yıllarda da gündem olmuştur.

Ve bu kavga 2005’ten itibaren yüksek bir sesle devam etmiştir.

2014’te yine karşı karşıya gelinmiş, Böyle bir ülkeye küresel sermaye gelmezdenilmiştir.

2021’de düşük faiz tartışmalarıyla gündeme gelmiş, TÜSİAD faizlerin düşürülmesini eleştirmiş, MÜSİADDüşük faiz politikasını destekliyoruz demiştir.

2022’de TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliklerine Türkiye’nin o günkü karşı duruşunu eleştirerek iktidarla karşı karşıya gelmiştir.

***

TÜSİAD ki, ülke ekonomisinin kaymağını yiyen, küresel sermayenin Türkiye’deki temsilcisi konumundadır ve İstanbul Sermayesi olarak da anılır.

Aslında ülke sermayesinin en güçlü kesimini temsil eden TÜSİAD’ın, çıkışlarıyla muhalif bir görüntü verişi, yüksek sesle dillendirir oluşu, özellikle düşündürücüdür.

Çünkü bu kavganın bir benzeri 1979 yılında da yaşanmıştı.

Birden bire yağ kuyrukları oluşmuştu, birden bire benzin-mazot kuyrukları oluşmuştu. 

Özelleştirme ve piyasa sisteminin önünün açılmasını isteyen TÜSİAD, daha millici bir politika izleyen Ecevit Hükümeti’ni devirmeye yönelik, gazetelere tam sayfa ilanlar vermişti.

Ecevit hükümeti istifa etmişti. 12 Eylül darbesinin gölgesinde de 24 Ocak kararları ile ülke ekonomisi, küresel sermayenin finans kurumlarına teslim edilir olmuştu.

***

Evet, görünüşte demokrasi sanılan bu kavganın demokrasi ile ilişkisi yoktur.

Çünkü 12 Eylül darbecilerini çiçeklerle kutlayanların demokrasi ile ilişkisi olamaz.

Ve de bugün özellikle Cumhuriyet ve İslami değerlerin gölgesinde yapılan bu kavga, ekonomik kaynakların ve pazarın paylaşım kavgasıdır.