İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu “bakan” olarak ne kadar yadırgamışsam,
Soylu’yu bu makama getiren sn. Erdoğan’ı da iki misli yadırgamıştım.
Ama bir “hikmeti vardır” diye uzun süre bekledim.
Yaptığı hatalar, aldığı tepkiler, yağmur gibi yağan eleştiriler nedeniyle istifa eden, ancak bu eylemi sn. Erdoğan tarafından “püskürtülen” istifanın “şike” olabileceğine dair kuşkum şu güne kadar giderilebilmiş değil.
Damat Albayrak beyin istifası gün ışığında net ve berrak şekilde görülüyor ama Soylu’nun istifa dilekçesi oldukça “sisli ve puslu” durumda.
Her neyse.
Soylu’nun ortaya koyduğu “efor zaafı” ve başarı grafiğindeki “zikzaklar” nedeniyle daha önceki yazılarımda kendisinin çok yorulduğunu, yaptığı yanlış ve hataların yükünü artık taşıyamadığını vurgulayarak, ya istifa etmesini istedim, ya da görevden alınmasını..
Üstelik “İstifa et, balık tutma zamanı geldi” diye de tavsiyede bulunmuştum.
Önerim fena sayılmazdı ama dikkate alınmadı.
Canı sağ olsun.
Gelelim son tabloya…
Sayın Soylu’nun, bakanlık bütçesinin görüşülmesi sırasında TBMM’de yaptığı konuşma ülkenin bir no’lu gündemi oldu.
Bütçe savunması değil, HDP püskürtmesi dense yeridir.
Elindeki dosyadaki bilgi-belge ve fotoğraflar ilk defa sergilenmiş oldu.
TBMM zabıtlarına giren bu belge-bulgu ve fotoğraflar ileride HDP hakkında uluslararası makale yazacak bilim adamları için çok değerli (!) bir kaynak olabilir.
Neticede sayın Soylu’nun kürsüden celallenme halleri, ses tonu, yüz mimikleri, HDP’lilere olan kinini dışa vurum tabloları unutulacak gibi değil.
İdrakin, mantığın ve vicdanın, kinin ve intikam sanrısının dışa vurumu hatırlanmayacak gibi değil.
Soylu’nun bu konuşma videosunu 50 yıl sonra dinleyecek olanlar, bakanın sarf ettikleri sözler ve suçlamalar sonucu, TBMM’deki seçilmiş Kürt milletvekillerinin silahları kuşanmış halde dağa çıktıklarını (!) hayal edebilirler.
Bu sözleri ve suçlamaları dinleyen MHP Lideri sayın Devlet Bahçeli’nin, Soylu’ya “Bizim partiye katılmak için daha ne bekliyorsun?” mesajı göndereceği dahi düşünülürse, kimse yanılmaz…
Sonuç: Bir siyasetçi, rakiplerini eleştirebilir. Hicvedebilir. Yerden yere vurabilir.
Ama olsa bile içinde biriktirdiği “nefret” duygusunu dışa vurmamalıdır.
Hele “nefret bağımlısı” olmak ve bunu siyasi rakiplerine karşı kullanmak sadece demokrasi ayıbı değil, “idrak sorunu”dur.
Uzak durunuz.
“Teatral yorum”lardan kaçının derim…