Üzüm zamanı Tokat’ın simge üzümü, “Çavuş Üzümü”nden bir kasa almak isterseniz çok zor bulursunuz.
Yine Çorum’un simge üzümü “Ahmet Bey”den almak isterseniz çok zor bulursunuz.
Şarkıdaki gibi soralım: “Düştük bu hale neden?”
Ben bunu şöyle yanıtlayabilirim:
Deneme - yanılma ile ulaşılmış sonuçların kıymetini bilmemekten, anlayamamaktan!..
Ahmet Bey üzümü var mı?
Eğri boyunlu çiğit armudu var mı?
Kızılca armudu, Malatya armudu var mı?
Topak sarı, söbe sarı, ameskene erikleri, hoşaflık zerdali var mı?
Sınap elması, Ürgüp elması var mı?
Hiçbiri yok…
60 sene önce bunlar yöresel lezzetleri, bereketli verimlilikleri ile yörenin simgesi idiler.
Neden kayboldular?
Bizden önceki neslin, yani babamların, daha iyisini yapmak hevesi ve o hevesin bölgenin coğrafyasına uyup uymayacağını düşünmemeleri, bilmemeleri, ziraat eğitiminin bu ayrıntıyı gündeme getirmemesi yüzünden kaybolup gittiler.
* * *
Gedene, karık gibi isimlerin ne işe yaradığını, bugün bağını çam ağaçları ve çim saha ile donatmış bağ sahiplerinin çoğu bilmez. Aslında üniversite için önemli araştırma konusudur.
Çorum toprağı yapı olarak suyu kolay emen, aynı zamanda kolay emdiği suyu çabuk kaybeden bir yapıdadır. Yağışlar da günümüzdeki gölet, barajlar ve ormanlar olmadığından daha aralıklıdır. Aylarca yağmur yağmadığı olurdu. Gedene, ağaca uygun 60 cm yüksekliğinde sırtlarla çevrili evlektir. Su bulunup da bağ sulandığında gedeneler suyla doldurulur. Su, gedeneyi dolduruncaya kadar emici yapıda olan toprak yeteri kadar su emer. Ayrıca havuz halini almış gedenenin suyunu da daha sonraki saatlerde emen toprak ve derinlere kadar inen su; yağış olmadığı zamanlarda içinde bulunan ağacı susuz bırakmaz.
Üzüm için karık da benzer görev yaparken, 60 – 70 cm yüksekliğindeki sırtları ile kendisine yaslanmış tevek dallarındaki üzümü, akşamları birdenbire soğuyan havaya göre bir müddet daha ılık tutar ve üzümün günlük ısı gereksinimini sağlar. “Karık da neymiş? Manisa’da, düz arazide üzüm daha iyi yetişiyor”der, karığı kaldırırsan, Ahmet Bey üzümü yerine bamya pişirmekte kullanılabilecek koruk alırsın.
* * *
1960 yılında bağımızın yol kenarındaki iğdelerini kaldırıp, yerine servi kavak dikmek istedim. Bu işi tekniğine uygun yapmak için de bir kavakçılık kitabı aldım.
Kitabın başlangıcında: “Bir yerde ağaç yetiştirmek istiyorsanız, çevreyi inceleyin, hangi cinsler sağlıklı büyüyorsa, onları yetiştirin. Gönlünüzün istediği cinslerde ısrar ederseniz, olumsuz sonuçla karşılaşabilirsiniz.” diyordu.
Yani, “deneme - yanılma yolu ile uzun sürede elde edilmiş iyi sonuçları kullanın!” demek istiyor.
Amasya misket elmasının lezzeti yanında Sınap elmasının lezzeti zayıf kalır ama bölgemizde, Sınap elmasının verimine karşı Amasya misketinin verimi çok çok zayıf kalır. Verimliliğin konusu ne olursa olsun, göz ardı etmek büyük yanlıştır.
Örnek ortada: Bizim rahmetliler akıllarını sadece lezzete taktılar. O da coğrafyaya uymayınca yeni lezzetleri elde edemedikleri gibi eski lezzetleri de kaybettiler.
Konuya bu açıdan bakınca Ziraat fakültelerine çok büyük iş düşüyor.
Bana gelince:
Adam şarkı söylüyorum diye; “Vardım deniz kenarına” deyip duruyormuş. Nakarattan sıkılan arkadaşı: “Şunun devamını getir. Sıkıldım devamlı tekrardan!” deyince, bizimki “Yüzme bilmiyorum. Deniz kenarından daha ileri gidip de boğulayım mı?”demiş.
Ziraat konusunda yazabileceklerim bu kadar olabiliyor. Ama işe yarar bir açılış yaptığımı düşünüyorum.
En günler güzel sizlerin olsun…