Alacahöyük, Hatti-Hitit inanç merkezi olarak kurulmuş, büyük bir yerleşim alanı. Yöreyi Hattuşa-Alacahöyük-Şapinuva üçgeni olarak ele alırsak, önümüze Kapadokya gibi koskoca bir merkez konumunda HİTİT YÖRESİ çıkar. Geze, geze bir günde, iki günde bitecek gibi değil. Tarihi o kadar eski ki şimdiye kadar 7 kat kalıntı bulundu. Kim bilir daha neler çıkacak. Taşlara değse elin, kabartmalar canlanır, iki başlı kartallar göz kırpar. Güneş Kursu’nun arasından güneş ışınları süzülür ellerinize. “bir Hitit kalktı 7. Katın altından/iki başlı kartallar havalandı/ …../ kopuk akşamlarımdan/ – Kopuk Akşamlar/Şiir,1992, s. 2, S. A.”
O günlerin Anadolu imparatorluğu 2000’li yıllardaki sefaletimizi ve ötekileştirmeyi görse gözleri yaşarır, altı bin yıl geriye döner.
Uygarlıklar kurulmuş, yüzyıllar geçmiş, uygarlıklar yok olmuş, yeni uygarlıklar kurulmuş. Üst üste buluntular bunu veriyor. Müze’nin de içinde bulunduğu alanda ziyarete açıldı; bir açık hava müzesi konumunda. Kalıntılara ünlü iki başlı Hitit kartalının işlenmiş olduğu dev kayaların arasından girilir. Hititlere göre bu kutsal yeri olası bir saldırıya karşı güvence altına almak için, dört bir yanına; Kalınkaya'nın, adı üstünde, sarp kayalık tepesine; Narlık, Küçük Keşlik ve Karakaya'nın arasında meşe ağaçlarıyla dolu yüksek bir tepeye; İmat'ın tepesine; benim köyüm olan Karamahmut ile Alacahöyük arasındaki Purçalık Tepe’ye ve meşe koruluklarının olduğu Karşıyaprak tepelerine gözetleme kuleleri, veya koruyucu güçlerin konuşlandığı küçük kışlalar inşa etmiş olmaları çok muhtemeldir. Bunlar küçük durak veya gözetleme noktaları anlamına gelen mobartumlar da olabilir. Hemen her tepede duvar kalıntıları, sunak taşları bulunmasının nedenlerinden biri bu amaçla inşa edilmiş yapılar olabilir.
Müze sınırları içinde sergilenen açık hava müzesi göreni şaşırtacak mükemmellikte kaya kabartmaları, yedi kat olduğu saptanan kalıntıları, müzede görmeye değer buluntuları ve antik kentin içinden kent sınırı dışına uzanan yer altı geçidiyle muhteşem bir yerleşkedir.
Bu yerleşkeyi ilk gezdiğimde ilkokul öğrencisiydim. Ören yerini dolaşmak serbestti, bir kısıtlama yoktu, yalnızca müze girişi denetim altındaydı. Bizi öğretmenlerimiz getirmişti ören yerine. Her köşesini gezdikten sonra alt geçide geldi sıra. Arkadaşlarım geçidin bir başından giriyor, emekleye emekleye diğer ucundan çıkıyor. Ben de sıraya girdim ve onlarla birlikte geçidi emeklemeye başladım. Tam geçidin ortasında nefesimin daraldığını hissettim ve panik halinde güç bela ucundan dışarı çıktığımda bayılmak üzereymişim. Açık havada bir süre sırt üstü dinlendikten sonra kendime gelebildim. O sırada pek farkında olmasam da astım hastalığımın olduğunu ve dar alanda bulunma fobimin olduğunu üniversite yıllarımda öğrendim. Halen bu sıkıntıları çekerim.
Alacahöyük, Hattuşa yerleşim alanı, bitişiğindeki Yazılıkaya ve Ortaköy ilçesi sınırlarında ortaya çıkarılan Şapinuva Hitit merkezi bir üçgen olarak ele alınmalı, HİTİT YÖRESİ veya uygun bir başlık altında turizme sunulmalı, Kapadokya gibi. Bölgenin iç ve dış turizmden alacağı pay yükseltilmelidir.
Alacahöyük hem tarihi bir yer, hem bütün dünyada tanınan en eski yerleşim alanlarından biri, hem de etrafındaki köylerle büyük bir yerleşim alanı olarak yeniden belediyesine kavuşmalı ve ciddi bir çalışmayla kültür, sanat ve ticaret merkezine dönüştürülmeli. Gerekli yardımlar Alacahöyük dostlarından, kültür ve turizm bakanlığından ve konuyla ilgilenen uluslararası kuruluşlardan sağlanabilir. Bir sonraki yazımda bunu ele alacağım.
Alacahöyük çevresinde saydığım köylerin yerleşimi toplasanız 10 kilometrekarelik bir alandan daha azını oluşturur. Benim köyüm, Karamahmut, Alacahöyük merkezinin 2.5 kilometre güneyinde, yürüme mesafesinde. Arada Purçalık tepe yükselir. Purçalık Tepe’de kuzu otlatırken, mal güderken susadıkça tepenin Alacahöyük yönüne bakan eteğinde, 2000 yılında kepçelerle açılmış, düzenlenmiş olup sulama suyu olarak kullanılan Hitit Barajı’nın kaynağı olan Kumlu Eşme’ye su içmeye inerdik. O sıralar sadece su kaynar, ince bir çay olarak aşağıya iner, Alacahöyük tarlalarını sular, Küçük Keşlik köyü arazilerine yönelirdi. Köyü geçer, su suya karışır, su çoğalır, nehirle birleşir, gürler Karadeniz’e doğru.
(SÜRECEK)