Haldun Dormen Küçük Sahne ile turneye çıktıktan sonra askere gidecek ve dönüşte kendi tiyatrosunu kuracaktır. Mayıs başında (1955) Cep tiyatrosu da sezonu kapatmıştır. Adana’da başlayan turne Ankara, İzmir, Balıkesir ve Bursa’da Haldun Dormen için tamamlanır. Ertesi sabah Şükran Güngör ile birlikte İstanbul’un yolunu tutarlar. Her ikisi de Muhsin Ertuğrul’un yokluğunu fırsat bilip askerlik görevlerini aradan çıkaracaklardır. Askerlik Şubesi’ne gidince bütün planlar bozulur. Başvuruda geç kaldıkları için ancak kasım devresinde askere gidebileceklerdir. Haldun Dormen’in beş ay boş oturması mümkün değildir. Tiyatro Derneği Cep Tiyatrosu’na dönüşmüş ve elinde yetişkin bir oyuncu kadrosu da vardır. İlk profesyonel deneyimine karar verir. Bir komedi oyunu seçip yaz temsilleri verecektir. Böylece kuracağı Dormen Tiyatrosu için deneyim kazanırken kendisi de istediği rolleri oynayacak, aynı zamanda rejisör olarak da adını duyuracaktır.
Seçtiği oyun Amerika’da Saranac Lake’de başarı ile oynadıkları İngiliz yazar Philip King’in yazdığı “See How They Run”dır. (Bak Nasıl Koşuyor) Refik Erduran’ın özel olarak çevirdiği oyuna Papaz Kaçtı adını verir. Oyunun provalarına Çiftehavuzlar’daki evlerinin bahçesinde başlarlar. Başrolü kendisi oynamaktadır ancak karşısındaki kadın oyuncuyu henüz bulamamıştır. Geriye kalan rolleri Sadettin Erbil, Erol Günaydın, Zerrin Arpad, Ergün Erenel, Mihri Erton ve sinemadan Asım Nipton oynayacaktır.
Oyunun kostüm kreatörlüğünü yapan Sevim (Haldun Dormen bu kişinin soyadını vermez anılar kitabında) “Bugün vapurda Ayfer Feray’ı gördüm” der, “Tam istediğin tip. Sana sormadan Haldun Bey sizinle konuşmak istiyor diye attım.”
Haldun Dormen Ayfer Feray’ı bir kez görmüştür o da uzaktan Kulis lokantasında ve çok da beğenmiştir. Uzun boylu, incecik ve batılı görünümlü bir kızdır. Sinema oyunculuğu yaptığını da duymuştur.
Ayfer Feray’ın filmografisine baktığımızda 1955’e kadar 10 filimde oynadığını görmekteyiz. Bu filimler arasında senaryosunu Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yazdığı, Metin Erksan’ın ilk filmi olan ve Âşık Veysel’in hayatının anlatıldığı Karanlık Dünya da vardır.
Ayfer Feray tip olarak Papaz Kaçtı’daki Penelope rolüne uygun olsa da yeteneği, diksiyonu, kafa yapısı hakkında bir fikri yoktur. Ertesi günü beklemek zorundadır.
Ertesi gün söylenen saate Ayfer Feray yanında erkek arkadaşıyla gelir. Birkaç yıldır birlikte olan çiftin evlenecekleri söylenmektedir. Ayfer’in genç adama âşık olduğu bellidir Haldun Dormen’e göre. İlk anda açık sözlü, dürüst bir kız olduğunu anlar ve “aradan geçen uzun yıllara rağmen bu konuda kendisini yanıltmadığını” söyler Haldun Dormen.
Deniz kenarında çay içerlerken nişanlısı, “Sizin yanınızda çalışmasını çok isterim” der. Ayfer Feray ise tedirgindir. “Ama ben hiç sahneye çıkmadım. Bilmem becerebilecek miyim?” diye endişesini belirtir.
Haldun Dormen “Ben size yardım ederim. Başaracağımızdan eminim” diyerek onu rahatlatmaya çalışır. Şöyle düşünür, “Birden kızın her şeyi çok kolaylıkla yapabileceğine inanmıştım. Neden bilmiyorum, ama ilk andan itibaren Ayfer’le olumlu bir kontak kurmuştum. O da inanmıştı bana. Dostça bakıyorduk.” Bakışları “Sahneye çıkarsam sizinle çıkarım” dese de iki de bir “Ya rezil olursam” demektedir.
Sonunda provalara başlayıp kendisini bir hafta denemesine karar verilir. Bir haftanın sonunda bu işi yapabileceğine inanırsa, devam edecek, aksi taktirde izin alıp gidecektir. Ancak provalara başladıktan iki gün sonra Ayfer Feray’ın çekilmesine hiç gerek olmadığı anlaşılacaktır. Birkaç gün sonra Türk tiyatrosunun yeni bir yıldız kazandığından kimsenin kuşkusu kalmamıştır. Papaz Kaçtı oyunu Türk tiyatrosuna iki yeni yıldız hediye edecektir.
Piskopos rolündeki Asım Nipton Haldun Dormen’in genç ve tempolu reji anlayışına uyum sağlayamadığı içim yerini genç bir oyuncuya bırakacaktır. Bir de Amerikalı Çavuş’u oynayan “Apollon adı takılan acemi oyuncu. Metin Serezli ve İlhan İskender’in katılımlarıyla Papaz Kaçtı ekibi son hâlini alır.
Papaz Kaçtı 22 Ağustos 1955 gecesi Kadıköy Süreyya Sineması’nda başlar ve üç gün oynadıktan sonra Suadiye Kulüp Sineması’ndan başlayarak bir aylık şehir içi turnesine çıkacaktır.
Provalar ilerledikçe ekibe komik gelmeyen oyun için ne ilk gecenin seyircisine ne de sahnelendiği diğer yerlerdeki seyirciye hiç de öyle görünmeyecek, bazı yerlerde kırılan koltukların parası kira faturasına eklenecektir. Oyun kapalı gişe oynanırken, defalarca seyreden seyirci vardır.
Biz gelelim ilk gecenin sürprizine…
Oyun gecesi kostüm kreatörü Sevim elinde baş kadın oyuncunun siklamen giysisi Ayfer Feray’ı aramaktadır. O ana kadar hiç kimse Ayfer Feray’ın gelmediğini fark etmemiştir. Dokuzu çeyrek geçeye kadar “Ayfer nerede kaldı?” telâşı vardır sahne gerisinde. Kapalı perdenin ardından gelen sesler, gergin sinirleri daha da germektedir.
“Çok özür dilerim. Ne olur beni bağışlayın” diyerek gelen Ayfer Feray sahne kostümünü giymeye gider.
Oyun dokuz buçukta başlar. Salondan gelen kahkahaların biraz sonra gülme nöbetlerine dönüşmesi ekibi rahatlatır.
O gece Ayfer, nişanlısı, Güler (Haldun Dormen’in kardeşi), Hikmet, Sevim, Hamit ve birkaç kişiyle Kadıköy’de bir lokale giderek kutlama yapılır.
Papaz Kaçtı üç gün süreyle hem de ağustos sıcağında dolu salona perde açar.
Cumartesi günü ise Suadiye Kulüp Sineması’nın 2.500 kişilik bahçesinde oynanacaktır oyun ve biletler daha bir gün önceden yarıya kadar satılmıştır. Ancak Haldun Dormen’in içinde “Her fazla şey iyi gidiyor” bir korku vardır. Öğle yemeğini yerken korktuğu başına gelecektir. Bahçıvan genç, bir hanımın arka kameriyede onu görmek istediğini söyler. Gelenin Ayfer Feray olduğunu görünce şaşırır. Tehlike bulutlarını hissetmiştir başında dönen.
Böyle birdenbire gelmesine şaşırdığını söyleyen Haldun Dormen’e Ayfer Feray birkaç adım uzaklaşıp da sırtını dönerek, “Bu gece oynayamayacağım. Ne olur beni bağışla” der.
O anda her şey durmuş, bahçe büyümeye başlamıştır. Bu bir karabasandır.
“Neden?” diye sorar Haldun Dormen.
“Nişanlım bırakmıyor. Sabaha kadar kavga ettik. Ya ben ya tiyatro” diye tehdit ettiğini söyler nişanlısının. Ayrıca nişanlısı bu oyunu oynamaya devam ederse kimsenin onu ciddiye almayacağını da söylemiştir. Artık sahnelerin yeni yıldızı ağlamaktadır. Nişanlısının sözlerine kendi de inanmamıştır aslında ama âşıktır.
Haldun Dormen ile yemekte beraber olan Sevim, “Ayol merak ettik. Ne oluyor burada?” diye gelir. Olayı öğrenen Sevim küplere binmiştir ve Ayfer’i azarlamaya başlar. “Bir adam sana ya ben ya tiyatro derse ve bu adam seni kendi elleriyle tiyatroya getirirse tiyatro dersin” diyerek öfkesini kusar. “Daha olmazsa gelir bende kalırsın. Zaten erkeklere bu kadar yüz vermeye gelmez. Bu akşam tiyatroya gelmezsen seni tarih affetmez” diyerek bitirir tiradını.
Ayfer bir süre düşündükten sonra “Pekâlâ, oynayacağım bu gece” der.
O gece Ayfer Feray oyuna bir hayli erken gelir. Nişanlısıyla olan biteni bir çırpıda anlatır. “Gideceğim dedim. Kulaklarına inanamadı bir süre. Onun üzerine ‘Sen bilirsin, madem kendini rezil etmeye karar verdin, git. Benden söylemesi’ dedi.
Sevim, “Gördün mü?” der “Resti çekince yelkenleri suya indirdi”
Ayfer Feray yalnız o gece değil Ankara turnesine kadar bütün oyunları oynamaya karar vermiştir.
Ayfer Feray yıllar sonra Haldun Dormen ile bir konuşmasında nişanlısının ilk gece Süreyya Sineması’na gelmesine engel olmak için kapıları kilitlediğini, pencereden kaçmak zorunda kaldığını anlatır.
Suadiye Kulüp Sineması’nda olanlar…
Sinema gişesinin önünde adeta kıyametler kopmakta, yer bulamayanlar rezalet çıkarmaktadır. Ön sıradan bilet alanlar önlerine dört sıra daha eklendiğini görünce bağırıp çağırmalar başlamaktadır. İsmet İnönü’nün yeri ise iki kez satılmıştır. Paşa bir süre eşiyle ayakta kalır. Ayfer Feray ise hiçbir şey olmamış gibi rahat ve canlı oyunlar çıkarmaktadır.
Oyun İstanbul’un çeşitli semtlerinde şehir içi turneler yapmakta Dormen Tiyatrosu sağlam temeller üzerine oturmaktadır.
6 Eylül gecesi oyun olmadığı için Çiftehavuzlar’da yemek sonu kahveler içilirken Sevim başından geçen komik olayları anlatmaktadır. Ertesi gün şehir içi turne Yeşilköy’dedir. Birden Hamit ile Akın İlkin’in geldiklerini görerek kapıyı açar. Hamit’in “Bahçeye çıkın Sarayburnu’na doğru bakın. Gökyüzü kıpkırmızı” demesiyle herkes onun peşinde bahçe kapısına yönelir.
Hamit, “Halk ayağa kalktı, azınlık dükkânlarını yağma ediyor. Zor geldik buraya” demesiyle durum özetlenmiş olur. Tarihe 6-7 Eylül olayları olarak geçecek olan rezalet yaşanmaktadır. İstanbul’da Sıkıyönetim ilân edilmiştir ve anlaşılan tiyatroların perde açmasına pek de niyetleri yoktur.
Sıkıyönetimden alınan özel izinle Papaz Kaçtı perdelerini ancak bir ay sonra açabilir. Oyun tekstini bir hafta inceleyen Sıkıyönetim, bazı sözlerin değişmesini isterken “Papaz Kaçtı” adının da kullanılmasını yasaklar. Oyunun adı artık “Kaçan Kaçana” olmuştur.
Ayfer Feray ise 6-7 Eylül olaylarını bahane ederek tiyatrodan ayrılmıştır. Uzun araştırmalardan sonra Mualla Fırat adlı bir oyuncu ile anlaşılır. Hem de rolü provasız devralmıştır.
Ankara turnesi dönüşü Haldun Dormen askere gidecektir.
Küçük Sahne’de çalışırken Tiyatro Derneği bünyesinde Cep Tiyatrosu’nu kuran Haldun Dormen, kendi tiyatrosu için kadro yetiştirmeye çalışmış ve bunda da başarılı olmuştur. Buradan çıkan yıldız oyuncular Erol Günaydın ile Altan Erbulak olur. Sahne Amiri Asaf Çiyiltepe ise ilerde Türk Tiyatrosu’nun yetkin bir yönetmeni olacaktır.
*
Meraklısı için ek: Asaf Çiyiltepe (1934-1967)
Ankara'da dünyaya geldi. Soyadı, Büyük Taarruz'da Atatürk'e söz verdiği sürede Çiğiltepe'yi alamayınca mahcubiyetinden hayatına son veren Albay Reşat Bey (Çiğiltepe)'den ailesine yadigardır. Galatasaray Lisesinden mezun oldu. Bir müddet İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğrenim gördü. Öğrenimi yarıda bırakıp doktorluk yerine tutkularının peşinden giderek tiyatroyu tercih etti. 1954 yılında ilk olarak Haldun Dormen'in yönettiği Cep Tiyatrosunda Sahne Amirliği yaparak kendini yönetmenliğe hazırladı. Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından verilen bursu kazanıp tiyatro eğitimi için 1956 yılında Paris'e gitti. Théatre National Populaire’de yönetmen yardımcılığı, Comédi de Saint-Etienne ve Compaigne Chavert’de yönetmenlik ve oyunculuk yaptı. Ayrıca Almanya, İsveç ve Finlandiya’da tiyatro araştırmaları yaptı; incelemelerde bulundu. 1960’ta Türkiye'ye dönüşünde Muhsin Ertuğrul'un yönettiği İstanbul Şehir Tiyatrolarına girdi. Daha sonra buradan ayrılıp, 1962 yılında arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Arena ve Ankara Sanat Tiyatrosunda (AST) yönetmenlik yaptı. Hem sahneye koyup hem de rol aldığı Aslen Asker Şıvayk, Übü, Godot'yu Beklerken, Ölü Canlar, Sultan Gelin, Arturo-Ui'nin Önlenebilir Yükşelişi ve 72. Koğuş oyunları büyük ilgiyle karşılandı. 1963 yılında Arena Tiyatrosundan ayrılıp politik tiyatronun en önemli sahnelerinden olan Ankara Sanat Tiyatrosunu (AST) kurdu. Bir Anadolu turnesi sırasında Islâhiye yakınlarında trafik kazası geçirdi (2 Haziran); tedavi gördüğü Ankara Hacettepe Hastanesinde öldü (Yalçın 2010: 311). Asaf Çiyiltepe; 1957 Yunus Nadi Şiir Ödülü'ne (birincilik), 72. Koğuş adlı oyun ile 1967 En İyi Yönetmen Ödülü'ne değer bulundu.
Tiyatro çalışmalarıyla tanınan Asaf Çiyiltepe'nin yazı hayatına şiirle başladığı söylenebilir. Tanzimat Dönemi'nin önemli şairlerinden Ziya Paşa dedesidir. Dolayısıyla ailede şair vardır ve Çiyiltepe de şiire ilgi duymuştur. Mahzun Doğan, bir yazısında Çiyiltepe'yi şöyle tanıtır: "Albay Reşat Çiğiltepe, Tanzimat döneminde devlet adamı olmakla birlikte edebiyatçı ve şair olarak ayrı bir öneme sahip olan Ziya Paşa’nın oğludur. Albay Reşat Bey’in ailesi 'Çiğiltepe' soyadını aldıktan sonra, ailede yeni bir şair daha çıkar: Asaf Çiğiltepe. İkinci Yeni akımı doğrultusunda şiirler yazmıştır. Ancak, daha çok tiyatrocu yanıyla bilinir." (Doğan 2018). Sanatçı şiirlerini Yenilik ve Mavi dergilerinde (1953-57) yayımlamıştır. 100'e yakın şiiri yayımlanan Çiyiltepe, Cumhuriyet gazetesinin 1957 Yunus Nadi Şiir Armağanı'nı birincilik ödülünü kazanmıştır. Şiirlerini Uzak adlı bir dosyada topladıysa da basılmamıştır.
Asaf Çiyiltepe, ilerici tiyatro hareketinin öncülerinden biri olmuştur. Fransa'dayken TNP'de öğrendiklerini aktarmaya çalışan Çiyiltepe "halk tiyatrosu" kavramıyla Türk tiyatrosunda yeni bir dönem başlatmıştır. Kalıplaşmış tiyatro anlayışını araştırmacı, dinamik ve toplumcu uygulamalarla yıkmaya çalışmıştır (Yalçın 2010: 311). Dış ülkelerde edindiği sahne görgü ve kültürünün, dönemindeki tiyatro sanatçıları arasında Çiyiltepe'ye ayrıcalık sağladığını belirten Metin And, "Türkiye'nin tiyatro sorunlarında önder olacak, Muhsin Ertuğrul ölçüsünde önder tiyatro adamları pek yetişmemiştir. Yalnız genç yaşlarında toprağa verdiğimiz Asaf Çiyiltepe, Sermet Çağan gibi genç yaşta olgun, ülkücü, gerçek tiyatroyu anlamış bir iki ad sayabiliriz." (And 1970: 270) değerlendirmesini yapmıştır.
Asaf Çiyiltepe'nin yönettiği ve rol aldığı oyunlar şöyle sıralanabilir: Bir Halk Düşmanı (1961 - İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, yazar: Henrik ibsen), Çılgın Dünya (1961 - İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, yazar: Lope de Vega), Gizli Ordu (1963 - Ankara Sanat Tiyatrosu, yazar: Brenden Behan) ve Bozuk Düzen (1965 - Ankara Sanat Tiyatrosu, yazar: Güner Sümer), Ölü Canlar (1963 - Ankara Sanat Tiyatrosu, yazar: Nicolay Gogol ve Arthur Adamov), Godot'yu Beklerken (1963 - Ankara Sanat Tiyatrosu, yazar: Samuel Beckett), Sultan Gelin (1964 - Ankara Sanat Tiyatrosu, yazar: Cahit Atay), Arturo Ui'nin Önlenebilir Tırmanışı (Ankara Sanat Tiyatrosu -1964, yazar: Berthold Brecht), Kral Übü (1964 - Ankara Sanat Tiyatrosu, yazar: Alfred Jarry), Kayıp Mektup (1964 - Ankara Sanat Tiyatrosu, yazar: Ion Luca Caragiale), Başkalarının Kellesi (1964 - Ankara Sanat Tiyatrosu, yazar: Marcel Ayme), Aslan Asker Şvayk (1965 - Ankara Sanat Tiyatrosu, yazar: Jaroslav Hasek), ve 72. Koğuş (1966 - Ankara Sanat Tiyatrosu, yazar: Orhan Kemal). Ayrıca, Kral Übü (Alfred Jarry’den, 1962) adlı bir çevirisi bulunmaktadır. Sanatçı hakkında, Ankara Sanat Tiyatrosu dergisinin 9. sayısında özel bölüm yapılmış ve onuncu ölüm yıldönümünde Asaf Çiyiltepe üzerine yazılanlar Asaf Çiyiltepe'ye Saygı (1977) adıyla kitaplaştırılmıştır.
Haldun Dormen
Ayfer Feray
Metin Serezli
Asaf Çiyiltepe