Yeni yıl, her insan için “şans yılı” sayılabilir.

Her yeni yıl, taze başlangıçların habercisi olabilir.

Yeni bir yıl, insanlara  umuda giden bir işaret levhası sayılabilir.

Ama ben yeni yıl başladığından beri hiç iyi hissetmedim kendimi…

Hiç umutlu olamadım.

Üstelik yazı yazmak için elim klavyeye uzanamadı bir türlü…

Düşünebiliyor musunuz, 2002 yılında doğdunuz, anne kucağındasınız..

Hiçbir şeyden haberiniz yok…

Diyelim İlkokula başladınız, okuma-yazma dönemlerini tamamladınız…

Dünyadan haberiniz henüz yok ama TV ekranlarına baktığınızda, hemen her an bir kişiyi görüyorsunuz…

Aradan geçen dört yıl sonra, etrafta, okulda, servis aracında “seçimler” kelimesini duyuyorsunuz.

Ekranlarda da…

Ve ekranlarda görünen aynı adamın ülkeyi yönettiğinin farkında değilsiniz.

Üç seçim daha yapıldığını şöyle-böyle hatırlıyorsunuz ki lise son sınıfta bazı arkadaşlarınızın siyasetten bahsettiğini fark ediyorsunuz.

Ekranlarda aynı adam ve benzer sözler, benzer vaatler…

Anne babanız ise senin yanında sessizler ama anlıyorsunuz ki hiç de mutlu değiller…

“Nasıl mutlu olsunlar ki?” sorusu aklına takılmıyor, aksine “Neden mutlu değiller ki?” sorusuna kafa yormaya başlıyorsunuz.

Gazetelerde, ekranlarda aynı adam…

Aynı adamın, adamları…

Bazıları değişse de, o değişmiyor…

Lise bitiyor, Üniversiteye gidiyorsunuz, görünen kişi aynı…

İş bulma, para kazanma dönemi, hayata atılma devri derken 24 yaşındasınız ve sizi, annenizi-babanızı, yakınlarınızı ve halkı yöneten kişi, yine ayni zat…

Ve hala TV  ekranlarının değişmez ama giderek yaşlanan portresi.

Dönemi boyunca, 4 bakanını “yolsuzluk iddiası” nedeniyle  görevden alan, hatta yıllar sonra ne türlü şeylere bulaştıkları meçhul belediye başkanlarının görevlerinden “af ”larını isteyen aynı zat.

Bu kez kaybettiği belediyelerin de, kendi eski belediye başkanları gibi olacağını düşünmüş olacak ki, muhalif yerel yöneticilerin üstüne giden zat, hep aynı.

Televizyon ekranlarının değişmezi…

Siyasetin baş aktörü…

Şimdi “turp dönemi”ne girdi ekranların değişmez yüzü…

“Turpun büyükleri heybede” diyerek muhaliflerine meydan okuyor…

24 yıl önce doğan çocuk, yani şu anda iş arayan gariban ise daha olan bitenin çok da farkında değil…

Ama şunu söylemeden edemiyor:

Adam çok iyi kumar oynuyor olmalı… Hep ve her zaman seçimi kazanıyor”…

Kapitalist sistemin mucitleri kumarhaneler ve oyuncuları müşterileri  için ne der?

Kasa, her zaman kazanır”

Bunu anladık da…

İktidarı değiştiremeyen, 24 yaşındaki oğlu için eli-kolu bağlı anne-babanın, yaşanan bu tablo karşısında hiç mi günahı yok…

Bence yok…

Hayatta ve ayakta kalabilmek, çocuklarını iyi yetiştirebilmek için yıllarca gerekli fedakarlıklar yapan ailenin, iktidarı değiştiremeyen partiye destek vermekten başka ne suçu olabilir ki..?

O gidip seçim sandığına aynı partiye oyunu veriyor, vatandaşlık görevini yapmış oluyor..

Ya oy verdiği parti ne yapıyor?

“Son yerel seçimi ben kazandım, ülkenin birinci partisi benim” diyor…

“İyi de o yerel seçimdi kardeşim, yerel seçimler iktidarı değiştirmez ki? Sen hala farkında değil misin?” diyenlere de “Nifakcı” etiketini yapıştırıyor.

“Adamı 24 yıldır koltuğundan indiremiyorsun, daha nereye kadar?” dendiğinde de, hemen ilgili kurulları topluyor, o kadar..

Sonra da çocukların yapacağı şeyi yapıyor.

“Kırmızı kart gösteriyor” rakibine…

Sevsinler böyle, hiçbir işe yaramayan ve yarayamayacak olan bu “kırmızı kart”ı.