"Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek topluluk halinde yaşatır, ya da esaret ve sefalete terk eder."

Kemal Atatürk

*

Büyük Atatürk'ün de belirttiği gibi, eğitim bir ülkenin kaderini belirler. Çünkü ülkedeki bütün sorunların çözümü eğitimden geçer. Eğer ülkede laik, bilimsel, akılcı, çağdaş, analitik düşünceye dayalı, sorgulayıcı ve araştırmacı bir eğitim sistemi uygulanıyorsa, o ülkenin geleceği aydınlıktır.

Bu nedenle yeni müfredat programı ülkemizin geleceğini belirleyecek çok önemli programdır. Bu önemine rağmen program uzmanlarınca yeterince tartışılmadı. Bu konuda yeterli zaman ve zemin ortamı oluşturulmadı.  On yılda hazırlandığı söylenen ve binler e sayfa olan bir program onbeş günde nasıl tartışılır? Bu mümkün mü?  Herhalde amaç programda hiç bir değişiklik yapmadan olduğu gibi kabul etmekti. Öyle de oldu. Çünkü programın özüne dokunulmadan, göstermelik bazı değişiklikler yapılarak kabul edildi.

Bu programı hazırlamak için on yıl çalışanlar hangi akademisyenler ve hangi öğretmenler? Bunların yeterlikleri, hangi branşta uzman oldukları ve isimleri neden açıklanmıyor? Hangi Eğitim Fakültesi Dekanı ve öğretim üyeleri bu müfredat programının hazırlanmasında görev aldı?  Bunların açıklanmasının programa olan güveni azaltacağından mı endişe ediliyor?

Edindiğimiz bilgilere göre programda din derslerinin sayısı artırılıyor, buna karşılık felsefe ve fen derslerinin sayısı azaltılıyor. Matematikten integral, biyolojiden evrim teorisi çıkarılıyor. İntegrali bilmezsek sistemlerdeki toplam değişimleri ya da değişim miktarlarını, türev ve fonksiyonu nasıl açıklayacağız? Evrimi bilmezsek mutasyonu ve bağışıklık sistemini nasıl açıklayacağız?

Bu programın bilimsel eğitimden çok dini eğitime ağırlık vermesi bize teknoloji devrimini ve uzay çağını ıskalatır. Bu mantıkla robot yapan değil, robot olan insanlar yetiştiririz. Düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan, kolayca itaat eden ve biat eden insanlar yetiştiririz. Bu sonuçlar da bizim bir Ortadoğu ülkesi olmamıza sebep olur.

Bu konuda Osmanlı Medreseleri iyi bir örnektir. Osmanlıda ilk medreseyi 1331 yılında Orhan Gazi kurdu. Fatih devrine kadar medreselerde dini ağırlıklı eğitim verildi. Fatih Sultan Mehmet Ali Kuşçu ve Molla Hüsrev gibi çağının en yetkin bilim insanlarına yeni bir medrese müfredatı hazırlattı. Bu müfredatla medreselerde din dersleri azaltılarak, yerine başta felsefe olmak üzere astronomi, matematik ve fen  dersleri konuldu.

İyi bir din âlimi olmasına rağmen Fatih devlet işlerine din işlerini karıştırmamıştır. Bilime ve akla değer vermiştir. Çünkü müspet bilimleri de iyi bilen bir padişahtı. Bu sayede Osmanlı Devleti Fatih devrinde bilim ve teknolojide en parlak devrini yaşamıştır.

Osmanlı’da 1594 yılında medreselerden felsefe kaldırıldı. Bu yıllar Osmanlı Devletinin duraklama devri idi. Bin altıyüzlü yıllarda da medreselerden fen bilimleri kaldırıldı, yerine fıkıh ve hadis dersleri konuldu. Bu dönem de Osmanlı’da gerileme devri idi. Bu nedenle Osmanlı sanayi devrimini ıskaladı. Ülkeye matbaa 240 yıl sonra geldi. Bunların sonuncunda Osmanlıda çöküş yılları başladı. Koca imparatorluk akla ve bilime değer vermemenin sonucu çöktü. Bu programı hazırlayanların bunları bilmeleri lazım.

Bu müfredatın Cumhuriyetin kazanımlarının yitirilmesine, ekenomik ve kültürel sorunların artmasına neden olmasından endişe ediyorum. Ekonomik ve kültürel sorunların artması ülkede huzur ve barışın bozulmasına sebep olur. Çünkü varlık seviştirir, darlık döğüştürür. Bu programın uygulanması ülkemizi bir Ortadoğu ülkesine dönüştürür.

Çedes programı bahane edilerek, cemaat ve tarikat mensuplarının okullarda ders vermesinin eğitimle uzaktan yakından bir ilgisi olamaz. Çünkü eğitim formasyonu olmayan insanlar okullarda ders veremez. Binlerce Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni varken, eğitim yetkinliği olmayan insanların okullarda ne işi var? Sınıfa mezar maketi koyup, çocuğa  annesini ölmüş kabul ederek ağıt yaktırmak çocuk üzerinde nasıl bir pedagojik ve psikolojik kazanım sağlayacak? Bunun çocuklar üzerinde yaratacağı travmayı düşünemeyen bu insanların sınıfta ne işi var?  Böyle saçma bir eğitim metodu olabilir mi?

Bu saçmalıklara en başta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin tepki göstermesi gerekir. Çünkü bu akıl dışı uygulamalar onların mesleki onurlarını zedelemekte ve öğretmenlik mesleğinin saygınlığını azaltmaktadır.