Ölüm yaşamın değişmeyen gerçeği. Günü ve vakti, saati gelince ne kaçma ne de erteleme şansımız var. Ancak üzücü bir gerçek daha var. Biz bu güzelim ülkemizde ölürken bile rezil oluyoruz.
Eskişehir’deki sıradan bir orman yangını değildi. Canını dişine takan 10 can, 10 emekçi, ekmeğini alevlerin arasında arayan 10 insan. Öldüler. Peki, neden? Yangına zamanında ulaşacak araçları yoktu. Konunun tekniği açısından yeterli eğitim almamışlardı. Liyakat değil sadakatin geçerli olduğu kurallar vardı. Zira bizim kültürümüzde hâlâ önlem almak yangını çıkmadan önlemek gibi tedbirler angarya sayılıyor.
Anımsarsak Soma’da 301 madencimiz maden ocağında cansız düşerken, “kaza” dedik, “fıtrat” dedik kapandı gitti. 12 Mehmetçik mağarada zehirlenince “görev şehidi” oldu. Gaz ölçüm cihazları üzerine kimse iki söz etmedi. Kimin ihmali vardı? Böylesi tehlikeli yerlere, göle dalınır gibi mi dalınıyormuş? Ne soran var? Ne de sorumlu. Son noktada o da “işin fıtratı.” Ya Kartalkaya’da otel yandı 78 masum insan can verdi. Yangın merdiveni, mevzuat gereği kağıt üzerindeymiş. İliç’te göçük altında kalan 9 işçi hâlâ toprakla boğuşuyor. Şimdi de Eskişehir’de 10 canımıza Allah rahmet eylesin.
Sonuç olarak; Bu ölümlerin hiçbiri “doğal” değil. Hepsi “örgütlü cehaletin” eseridir. Ölüm kaçınılmaz ama insan yaşamı bu kadar ucuz mu? Böylesine hazırlıksız, aptalca, vicdansızca mı olmalı? Yazık ormanlarla birlikte insanlığımız da yandı kül oldu.
Sonra:
Vali “Olayın takipçisi olacağını” söylemiş. Bakan ise olaydan “üzüntü” duymuş. Cumhurbaşkanı “başsağlığı” mesajı yayınlamış. Hepsi bu kadar. Sosyal medyadan “başımız sağ olsun” mesajları. Biz bunlara yabancı değiliz. Olayın bir yenisi yaşanana kadar unuttuk bile.
Liyakatın yerini eş dost akraba kayırmacılığı alırsa. Orman işçisini eğitmek yerine “dua” önerilirse, yangın söndürme araçları yerine saraya lüks araç filosu ve uçak üstüne uçak alınırsa, sonuç budur. Korkarım bu yangın hepimizi yakacak. Saray şimdiden çözümü buldu bile, söylentilere göre yananlar “cennete” gidecekmiş.
Yarın bir günah keçisi bulunur. Üç gün açığa alırlar, dördüncü gün görevine döner. Biz de unuturuz. Yaralar kabuk bağlar. Aynı çark dönmeye devam eder. Aynı tas, aynı hamam. Yangından sonra haliyle biraz kül kalır, biraz duman, bir de utanmadan sorumluluk duygusundan yoksun olanlar.
Bu nasıl “fıtrat”sa... Hep yoksulun, garibin, çaresizin başına mı gelecek?