Özgün yerinden kalkmış, yürümüştü adama doğru.

“Ben Zafer Aydın’ın torunuyum. Çorum’da Büyükbabamla çarşıya çıktığımızda iki kez karşılaşmıştık sizinle. Bana da kola ısmarlamıştınız. Sizin de emekli öğretmen olduğunuzu biliyorum.”

Adamın yüzü gülmüş, sevinmişti. O da ayağa kalkarak yanına kadar gelen Özgün’ü kucaklayıp öptü.

“Sen Zafer Bey’in İstanbul’daki torunu olmalısın.” Yanındakiler de annenle baban olmalı?

“Evet, Bahri Amca… Ben Özgün. Tanıştırayım; annem, babam; bu da kardeşim Uzay.”

Özcan Bey’le, Nilüfer Hanım da ayağa kalkmışlardı.

“Hoş geldiniz Bahri Amca,” dedi, Nilüfer Hanım. “Ben Nilüfer. Zafer Aydın’ın kızıyım. Bu da eşim Özcan. İkimiz de öğretmeniz.”

“Hoş bulduk Nilüfer Hanım. Biliyorum öğretmen olduğunuzu. Zafer Bey sizlerden söz etmişti.”

Özcan Bey de elini uzattı:

“Hoş geldiniz.” El sıkıştılar.

“Bu ne hoş sürpriz!” dedi Bahri Bey gülümseyerek. “Memnun oldum tanıştığımıza.”

“Bizim için de tatlı bir sürpriz oldu doğrusu.”

“Şöyle masamıza buyurun,” dedi Özcan Bey.

Teşekkür eden Bahri Bey, elindeki kitabını çantasına koyarak onların masalarına geldi. Oturdular.

Bu arada garson da siparişlerini getirmişti.

Uzay:

“Uzay da kola içecek,” diyordu.

Tamam, yavrum,” dedi Nilüfer Hanım.

Garsonun getirdiği bardağa, Uzay için de biraz kola koydu Özgün.

Bahri Bey, Özgün’e:

“Sen bayağı büyümüş, boylanmış, delikanlı olmuşsun Özgün.”

Özgün gülümsedi.

Ardından annesiyle babasına dönerek:

“Maşallah, ne akıllı, ne tatlı çocuklarınız var. Uzay’ın gözleri de çok güzel.”

“Teşekkürler Bahri Amca,” dedi Nilüfer Hanım.

Çaylarını yudumlarken söyleşinin de kapısı aralandı.

Ama sen de çok yakışıklısın Özgüncüğüm,”

Özgün, gözaltından babasına bakıp gülerek:

“Babama çekmişim Bahri Amca.”

“Maskara,” diyen babası Özgün’ün sırtına hafif bir şaplak vurdu.

“Özcan, Özgün’e vurma!” dedi Uzay.

Onun sözlerine hepsi birden gülüştüler.

Bahri Bey:

“Babanız Zafer Bey saygı duyduğum, değer verdiğim yazar arkadaşım, sanat dostumdur. Kendisiyle sık sık görüşürüz.

“Çok sağ olun,” dedi Nilüfer Hanım.

“Sahi,” dedi Özcan Bey. “Burada ne yapıyorsunuz? Bize gidelim, konuğumuz olun.”

İç geçiren Bahri Bey:

“Güzel çağrınız için teşekkürler. Bakırköy’de oturan bir meslektaşım vardı. Değerli bir arkadaşımdı. Vefat etmiş. Baş sağlığı için bu sabah geldim. Şimdi de dönüyorum.”

“Başınız sağ olsun,” dedi her üçü de. “Gerçekten üzüldük.”

“Sizler sağ olun.”

Özgün Heyecanla:

“Ben de Çorum’a gidiyorum Bahri Amca!”

“Yaa!.. Ciddi mi söylüyorsun?”

“Evet,” dedi Özcan Bey. “Biz de Özgün’ü gönderiyoruz Çorum’a.”

“Ne güzel! Peki, hangi firmayla?”

“Lider Seyahat’le.”

“Şu rastlantıya bakın. Aynı otobüsle gideceğiz desenize. Ben de aynı firmadan almıştım biletimi.”

“Yaşasın!” dedi, Özgün sevinçle.

“Ne hoş rastlantı” dedi, Nilüfer Hanım. “Biz de Özgün’ü yalnız nasıl göndereceğiz diye, kaygılanıyorduk. Çünkü bu güne kadar yalnız başına hiç yolculuk yapmamıştı. Tek başına bu ilk yolculuğu alacak Özgün’ün.”

Bahri Bey, Özgün’e bakıp gülümseyerek:

“Maşallah, artık delikanlı olmuş Özgün. Yalnız da yolculuk yapabilir.”

“Sahi Bahri Amca, koltuk numaranızı sormadık.”

“On bir numara.”

Özgün heyecanla:

“Benim de on iki numara.”

“Rastlantının bu kadarına da pes doğrusu… Aynı sıra koltuklarını paylaşıyoruz. Bir başkasıyla yer değiştirmek için, ricaya da gerek kalmadı.”

(SÜRECEK)