"Farkında olmak, önlem almaktır!"*
Yağmurlu bir akşamüstü tanıdım onu...
Aramızda yılların dostluğu varmış gibi sıcacık gülümsedik, birbirimize.
Kendisine bir peruk almıştı.
Güzel, şık ve güçlü görünüyordu...
Merhaba derken,
İsim ve telefonlarımızı kayıt edip, en kısa zamanda buluşmak için sözleştik.
Birkaç gün sonra konuk olarak evine gittiğimde, dost gülümsemesi ve annesiyle
birlikte karşıladı beni.
- Hoş geldin, nasılsın?
Ben de aynı soruyu kendisine yönelttiğimde,
- İyiyim, dedi.
Sonra bir an düşündü tekrar,
- İyiyim, iyiyim dedi.
-Tabi ki iyi olacağız, olmalıyız da derken, bir taraftan da birlikte çayımızı demleyip, masanın üzerini donatıp, söyleşiye koyulduk.
O gün gülünecek ne kadar çok şey bulduk!
- Yaşam, bize güler yüzlü davranmasa da, biz kadınlar bir konu bulur, mutlu oluruz, dedim.
Karşımda hoş, güzel, akıllı bir kadın ve onu yetiştiren, şefkatli bir kadın vardı...
Konu, karşılaştığımız güne geldi.
İlk karşılaştığımız akşam, çiseleyen yağmur ve havanın yarı karanlığında kısa konuşmada bana,
- Peruğum eskidi yenisini aldım, yakışmış mı? diye sorduğunda,
- Çok yakışmış, doğal durmuş, güler yüzünüze, her şey yakışır, dediğimde:
- Meme kanseriyim, tek mememi aldılar! demişti.
Ben de:
- Siz, bu hastalığı yenecek güçtesiniz, demiştim, içten inanarak.
İşte bugün, tekrar onun evinde, göz göze, karşı karşıyaydık...
Masanın üzerindeki kenarı yaldızlı, iki taraflı masa aynası dikkatimi çekti!
Sık sık aynaya gülümseyerek bakıp, peruğunu düzeltiyordu.
Konu, hastalığın etrafında dolansa da, oraya gelmek zorundaydık, ikimiz de bunun farkındaydık...
- Biliyorsun, “Ekim Ayı Meme Kanseri Farkındalık Ayı" dedim.
- Biliyorum, dedi.
Kalkıp, yakasına yakamdaki pembe kurdeleden takınca:
- Çok şirin olduk deyip, gülüştük.
- Hastalığımı tesadüfen öğrendim, dedi.
Yüzüne, gözlerine baktım.
- Hangi belirtiler vardı? dedim.
- Memenin dış kenarından koltuk altına doğru, ince bir sızı hissediyordum, ama adet dönemine yakınım diye aldırmadım, dedi.
- Sonra ne zaman gittiniz hastaneye? diye sordum.
Arkasına yaslanarak:
- Aylar sonra hastaneye başka bir nedenle gitmiştim, "mamografi, ultrason" çekindim, dedi.
Yüzündeki yaşam coşkusu hiç azalmadan, anlatmaya devam ediyordu...
- Bundan sonrasının nasıl hızla geliştiğini, durumu kendimce anlayınca:
- Nasıl giyindiğimi, kapıdan nasıl çıktığımı hatırlamıyorum,
- O saatler,
beni eve kim getirdi, nasıl geldim, belleğimde hiç yok, hiç bilmiyorum! dedi.
Masada kızının anlattıklarını sessizce dinleyen anne ilk kez söze girdi.
- Fatma Hanım, aileye yıldırım düştü!
Hepimiz yaralandık, yandık kızımızın gözünün içine bakamaz olduk! dedi.
Genç kadın, aralıklı olarak yaldızlı aynaya bakıp, kendine gülümsemeye peruğunu düzeltmeye devam ediyordu...
Söyleşinin devamında kadının evli ve çocuklarının olduğunu öğreniyorum.
- Eşiniz ne yaptı, yaklaşımı ne oldu? diyorum.
Kadın,
- Eşim, duygularını pek belli etmez, ameliyat gününe kadar bir şey yoktur, diye düşündü, dedi.
İçimden "bu da başka bir kaçış yolu olmalı!" diye düşündüm.
Kadın:
- Sonuçta meme alındı.
- Ameliyat öncesi doktorun, silikon koyup, protez yapmasına karşı çıkmıştım ama şimdi doktorumun ne kadar haklı olduğunu, anladım.
Sutyen takınca eşit duruyorlar deyince, baktım.
Genç kadın, yakası açık giysisini yukarı kaldırarak, gösterdi. Söylemese kimsenin anlayacağı bir durum değildi...
- Sadece meme başı yok, onu da yapıyorlarmış, dedi.
Ben de,
- O da olmayıversin, dedim, gülüştük!
Yakamızda pembe kurdeleler, onun diğer peruğu benim başımda, iki taraflı çerçevesi yaldızlı aynanın bir tarafında o, diğer tarafında ben, peruklarımızı düzeltip, rujlarımızı sürdük!
Çok güzel fotoğraflar çekindik!
- Kendini nasıl hissediyorsun? dedim.
- Hastalık öncesinden çok daha güçlü, yaşama daha bağlı, bambaşka bir kadın olarak, dedi.
- İşte budur, yaşam bize haksızlık etse bile biz yaşama gülerek, umutla sarılmaktan vazgeçmemeliyiz, diyerek tekrar sarıldım ona.
- Biz iyi olmalıyız ki, sevdiklerimize yararlı olalım derken, gerçekten kendi inandığım doğrumu anlatmaya çalıştım...
Kısa zamanda, yeniden buluşmak üzere sözleşirken, bana yüreğini açtığı için teşekkür edip, dostluk ve sevgiyle ayrıldık.
Yıllar içinde, zaman zaman karşılaşmalar, kısa görüşmelerimiz oldu.
Onu, hep iyi, güzel, güçlü ve üretken görüyorum.
(Umutlu Mutsuzluklar isimli öykü kitabımdan)