Yüksel Yalçınkaya Kayseri’de devlet okullarından birinde öğretmenlik yapmaktadır. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında 672 Sayılı KHK’ya dayalı olarak 01.09.2016 tarihinde görevine son verilmiş, FETÖ Terör Örgütü üyeliği isnadıyla hakkında soruşturma açılmıştır. Bu soruşturma kapsamında 09.09.2016 tarihinde tutuklanmış, akabinde FETÖ üyeliğinden 06.01.2017 tarihli iddianameyle hakkında Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi’ne dava açılmıştır. Davaya bakan mahkeme yaptığı yargılama sonucu; ByLock asli deliliyle, 2014 yılı ila 2015 yılı başlarında Bank Asya’ya para yatırma, Haziran 2016 tarihine kadar Aktif Eğitim-Sen Sendikasına üye olma ve Kayseri Gönüllü Eğitimciler Derneği faaliyetlerine katılma tali delillerine dayalı olarak terör örgütü üyeliği suçundan TCK 314/2 ve 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun 5/1 maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapsine karar vermiştir”

YUKARIDA tırnak içinde alıntıladığım uzun cümle, sade bir öğretmen olan Yüksel Yalçınkaya hakkında verilen kararın özetidir.

Türk Mahkemelerince ve en son olarak da Anayasa Mahkemesi ile kesinleşen Yalçınkaya kararı sonunda AİHM önüne gider.

AİHM ise Yalçınkaya kararında; adil yargılama hakkının, dernek kurma hakkının ve ceza sorumluluğunun genel ilkelerinden olan suçta ve cezada kanunilik prensibinin ihlal edildiğini belirtir.

AİHM’in bu kararı 17 yargıçtan oluşan Büyük Daire tarafından verir ve kesindir.

Karar gerekçesine baktığımızda, ihlali temellendiren argümanların tutarlı olduğunu, hukuki denetim sınırları içerisinde kalındığını, Mahkemenin geçmiş uygulamalarıyla paralellik arz ettiğini görmekteyiz.

İhlale konu mahkûmiyet kararı on binlerce benzer davaya emsal olacak mahiyette.

Anayasamızın 90 ve CMK’nın 311. maddeleri AİHM kararında belirtilen ihlalleri gidermeyi emretmekte.

Özetle, daha önce Gezi davası sanıklarından iş insani Osman Kavala hakkında verilen karara benzer bir karar sonucu “Yalçınkaya yeniden yargılanmalıdır” denilmektedir.

Karar TC’ye bildirilir.

Ne mi olur?

Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan: “ Boşuna heveslenmesinler, alçak Fetö’cülere buradan ekmek çıkmaz” der ve karar hakkında son noktayı koyar.

Oysa uluslararası mahkemenin hiçbir üyesi, alınan kararın objesi gibi duran Fetö’cüleri belki tanımaz bile…

“Fetö kimdir, Fetö’cülük nedir?” diye sorsanız, tüm üyelerin şaşkın şaşkın bakacaklarını tahmin etmek zor değildir…

Diyelim biliyorlar.

Ama önce hukuk ihlal ve ihlallerine odaklanırlar.

Çünkü önlerine gelen dosyayı incelendikten sonra karar verirlerken önce uluslararası hukuku dikkate alırlar…

Sorunu “insan hakları” penceresinden bakıp değerlendirirler…

Geri kalmış ülkelerde sık sık rastlandığı gibi “Cüzdan ile vicdan” arasında sıkışıp kaldıklarını akıllarının ucundan dahi geçirmezler

Özetle, öğretmen Yüksel Yalçınkaya veya iş insanı Osman Kavala ya da diğerleri gibi, yargılanan bu kişiler  mahkeme üyeleri için sadece “insan” dırlar.

Toplumdaki bireylerdir.

En önemlisi, tüm üyeler, ulusal yargı önünde hak ihlaline uğrayanların son sığınağı olan AİHM’de, yani uluslararası hukuk önünde “eşit” muamele görmeleri gerektiğinin bilinci içinde hareket etmek zorunda olduklarını bilirler.

Çünkü…

“Batı’lı kafa” budur.

Çünkü…

Gerçek hukuk budur…

Nokta…