…………
Söylerken kafamdaki muammayı da halletmeye uğraşıyordum.
Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında bütün his ve fikirlerini, temayüllerini, sahtekârlıklarını tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim.
Memleketi kurtarmak lazımdır, istersem bunu yapabilirmişim.
Nasıl hemen hüküm veririm?
Vahidettin demek istiyordu ki hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek mesnedimiz (dayanağımız) İstanbul’a hâkim olanların siyasetine uymaktır.
Benim memuriyetim, onların şikâyet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı Türkleri yola getirirsem, Vahidettin’in arzularını yerine getirmiş olacaktım.
-Merak buyurmayınız efendimiz, dedim, nokta-i nazar-ı şahanenizi (görüşünüzü) çok iyi anladım. İrade-i Seniye’niz (yüksek izniniz) olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım. ‘Muvaffak ol’, hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra, huzurundan çıktım. (İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Hatıralarla Karşılaştırmalı NUTUK. S: 47-48. 2020. İstanbul)
Bir ulusun kaderini tayin edecek olan bir kahramanı ancak bu tür kaptanla yola çıkarılabilirdi.
Ancak!
“Hemen karar verdi. Otomobiline atlayarak Galata rıhtımına geldi. Vapur uzakta idi. Sandalla gittiler. Falih Rıfkı Atay. Çankaya. S: 175-176. 1969. İstanbul)
Çünkü “Artık şişlideki evi bırakmak üzeredir. Bandırma Vapuru Galata rıhtımında hazır. Otomobil kapı önünde. Tam o sırada Rauf Bey (Orbay) eve geldi ve Mustafa Kemal’i bürosuna getirerek, İngilizlerin ya hareketine izin vermeyecekleri, ya da yolda vapuru batıracakları söylentisi dolaştığını haber verdi. Mustafa Kemal yıldırımla vurulmuşa döndü. Biri daha geldi, aynı haberi verdi. Bir an yalnız kalarak durumu düşündü.
Şu an düşmanların elinde idi. Ona her istediklerini yapamazlar mıydı? Ancak onun için yakalanmak, hapsolmak, sürülmek, düşündüklerini yapmaktan alıkonulmak, hepsi ölmekle birdi.”
Bandırma vapuru uzakta demir atmıştı. Bir sandala binip vapura girdiler. Geminin içindeki kontrol memurları geciktikçe gecikiyordu. Hükmetti: Henüz kararsızlık içindedirler.
Mustafa Kemal kendi memleketi Anadolu’ya öyle kollarını sallayarak gitmedi.
Hatta Padişah Vahidettin ile vedalaşmaya gittiğinde, her zamanki gibi gözleri kapalı olarak dinliyordu.
Onun bir korkusu vardı: O da kendini korumaktı.
Hatta, paşaları bildiği halde Mustafa Kemal’e saldırı olacağını nasıl bilmez?
Bilmediğine göre Mustafa Kemal’e bunu nasıl söylemez?
Belli ki o da Mustafa Kemal’den hem medet umar görünüyordu, hem de gözden çıkarmaya karar vermişti. 25.04.2022 - Ankara