Cumhuriyet döneminin en kanlı kırılma noktalarından, 49 yıl geçmesine karşın unutulmayan, toplumsal muhalefeti bastırmak için bir kuşağın yok edildiği bir dönem…
Çünkü tam 49 yıl önce dönemin Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç, “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı” demişti.
Çünkü tam 49 yıl önce “Bu anayasa bize bol geliyor” sözü dolaşıma sunulmuş ve de Başbakan Demirel, “Bu anayasa ile bu devlet yönetilemez” demişti.
Ve 12 Eylül’ün lideri Kenan Evren de “O Anayasa bize bol geldi, içinde oynamaya başladık” demişti.
Peki, ne idi 61 anayasası?
61 Anayasası’nın asıl amacı devleti yeniden dizayn etmekti. Devleti koruyabilecek kurumların inşa edilmesiydi. AYM, DPT, Özerk TRT, Özerk Üniversite, Yüksek Hakimler Kurulu, Senato gibi kurumlarla...
Çünkü 24 Anayasası artık yetersiz kalıyordu.
Diğer bir amacı da bir ölçüde de olsa burjuva demokratik özgürlüklerin önünün açılmasıydı. Ki, çağdaş devlet olmanın önemli bir göstergesi bu özgürlükler olmalıydı.
* * *
İşte 61 Anayasası’nın açtığı kulvarda sendikalaşan, dernekleşen, kooperatifleşen toplum görülür, sesi duyulur olmuştu.
Gençlikte milli damarlar kabarmış, emperyalizme karşı sesler yükselir olmuştu.
“Kahrolsun Emperyalizm” denilmişti.
“Bağımsız Türkiye” denilmişti.
“Amerikan ve NATO Üslerine Hayır” denilmişti.
“Emek En Yüce Değerdir” denilmişti.
Ve de köylü “toprak reformu” istemiş, gençlik “Kahrolsun Amerika” demişti.
Bu bir toplumsal uyanış idi.
Başta ABD olmak üzere, Batı ve Batı’nın yerli işbirlikçileri için bu sözler çok tehlikeli sözlerdi. Ve de onlar için bu toplumsal uyanış bastırılmalı, bu sözler susturulmalı idi.
* * *
İşte böyle bir ihtiyacın ürünü olmuştu 12 Mart 1971.
Yani 61 Anayasası ile açılan kulvarda, yükselen toplumsal ve siyasal uyanış susturulmalı idi. Ve de demokratik özgürlüklerin önünü açan 1961 anayasası üzerinde, gerekli balans ayarı yapılmalı idi.
Sonuçta arkadaki derin irade düğmeye bastı. Şartlar oluşturuldu! Muhtıra hazırlandı.
“Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür” diye başlayan muhtıra dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a sunuldu; tanklarla çevrilmiş mecliste okundu.
Direnmesi gereken Başbakan Süleyman Demirel ise şapkasını aldı gitti.
* * *
Ve ardından kurulan Nihat Erim Hükümeti ile balyoz hareketi başlatıldı.
-61 anayasası üzerinde gerekli balans ayarı yapıldı.
-Sendikal haklar kısıtlandı. Kamu görevlilerine sendika yasağı getirildi.
-TRT’nin özerkliği kaldırıldı. Üniversite özerkliği sınırlandırıldı.
-Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) kurularak, toplumun üzerine yargının balyozu indirildi. Cezaevleri, emekçilerle ve gençlerle dolduruldu.
Ve de emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı yükselen bağımsızlıkçı duruş bastırıldı; milli damarları yükselmiş bir kuşak imha edildi.
Oysaki o kuşak:
-Amerikan emperyalizminin özellikle Ortadoğu'yu ve de genelde İslam Dünyası'nı, kanlı savaşlara hapsedeceğini o gün görebilen ve ABD'ye başkaldıran bir kuşaktı.
-İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Marshall yardımlarıyla, ikili anlaşmalarla, ülke topraklarını adım adım yerleşen ABD ve NATO üslerine hayır diyen bir kuşaktı.
-15 Temmuz 2016 kanlı darbe kalkışmasında, bu ülkenin meclisini bombalayan uçaklara yakıt ikmali yapan İncirlik Üssü’ne, o gün “hayır” diyen kuşaktı.
Ve o kuşak, Akdeniz'i kontrol eden ABD'nin 6. filosuna “defol” diyerek bu ülkenin milli damarlarını kabartan bir kuşaktı.
* * *
Evet, 12 Mart bugün bize iki önemli günü hatırlatır:
12 Mart 1921 ve 12 Mart 1971...
Biri İstiklal Marşı'nın kabul edildiği gündür, diğeri muhtıranın verildiği gün...
Biri emperyal işgale karşı Anadolu'nun gürlediği gündür, diğeri emperyalizme başkaldıranların ezildiği gün...
Ve de 49 yıl geçmesine karşın bugünlerin geleceğinin belirlendiği, yurtsever siyasetlerin ezildiği, idam sehpalarının unutulmadığı bir gündür 12 Mart...