Bugün size çok çok etkileyici bir mektuptan söz edeceğim…

Bu mektubu ve mektubun öyküsünü dinlerken sık sık başvurulan bir ifadeye “yalan, uydurma” demeye sarılmayın hemen…

Çünkü ayniyle vaki ve de gerçek bir belge…

Şunu bilelim ve kabul edelim; Türk devletinin çok önemli bir hasleti vardır…

Türk devlet geleneğinde, yazılı basılı hiçbir evrak yok edilmez…

O evrak, mutlaka devletin bir yerinde saklanır ve korunur.

Sözünü ettiğim mektup da işte böyle yazılı bir evrak…

Ve çok önemli bir ders niteliğinde …

Öncelikle Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde eskilerin deyimi ile Mülkiye’de okuyan gençlerin referans alması gereken bir belge…

Çünkü bu mektup tam 500 yıl önce yazılmış ve orijinal haliyle Topkapı Sarayı’nda sergileniyor.

Mektup yazılış öyküsü de şöyle…

Kanuni Sultan Süleyman’ın kafasına takılan ve onu yoran bir soru vardır.

Çok güçlü bir duruma getirdiği Osmanlı Devleti’nin geleceği konusunda endişeleri vardır.

Günün birinde “Osmanoğulları’nın da inişe geçebileceği ve çökmeye yüz tutacağı” endişesine kapılmıştır.

Bu sorunun yanıtını almak için dönemin ünlü Türk Alimi Yahya Efendi’ye, Sadrazamını gönderir.

Sadrazam, Ünlü Alim’e gider, görüşür ve Saray’a döner.

Kanuni, gelecek yanıtı sabırsızlıkla beklemektedir.

Sadrazamına, Alim Yahya Efendi’nin ne dediğini sorar.

Aldığı cevap ilginçtir:

Sadrazam, “Yahya Efendi, sadece ve sadece ‘Neme lazım dendiği zaman!’ dedi, efendim…” der.

Kanuni, şaşkındır.

“Sadece bu mu? Başka bir şey söylemedi mi?” der.

“Hayır efendim. Alim Hazretleri sadece ve sadece bunu söyledi…” der, Sadrazam.

Bu yanıt üzerine uzun bir süre düşünen Kanuni, ünlü alime bir mektup yazar, verdiği bu yanıtın ne anlama geldiğinin açıklanmasını ister.

Kanuni’nin bu sorusu üzerine ünlü alim Yahya Efendi de bir mektup yazıp, Kanuni’ye gönderir...

Mektup şöyledir.;

Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk sıradan bir hale gelirse, işitenler de ‘neme lazım’ deyip uzaklaşırsa, Koyunları kurtlar değil de çobanları yerse…

Bunu bilip, bu duruma tanık olanlar; bunu söylemeyip susar ve de gizlerlerse.

Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkar, bunu da dağlardan, taşlardan başkaları işitmezse...

İşte o zaman devletin sonu görünür.

Bu aşamada önce devletin hazinesi boşalır.

Sonra halkın güven ve itimadı sarsılır. Asayişe itaat hissi kaybolur. Halkın umutları yok olur, böylece devletin yıkılması mukadder ve kaçınılmaz hale gelir…

 

*    *    *

Evet… Bu mektup, 500 sene önce yazılmış ve Topkapı Sarayı’nda sergileniyor.

Merak eden Mülkiyeliler (ve de herkes) gidip okuyabilir…

Yarın mezun olup iş başına geçtiklerinde bu mektuptaki öğütler onlara yol gösterici olacaktır…

Tarih sadece dünü anlatmaz, dünün bilgeliğini, bugünün bilgisini birleştirmeye de yardımcı olur…

Yani tarih sadece dünü bilmek değildir.

Dünün bilgisini bugünün bilgisiyle yoğurup yarına hazır olmaktır…

Devleti her kademede yönetmeye talip olan mülkiyelilerin ya da yönetmeye sahip her kimse(lerin); bilgi ve düşünce dünyasında bu mektup yeni ufuklar açacaktır mutlaka…

Bu satırların üzerinde çokça düşünmek gerekir…

??!!...

Aman efendim, tarihin tozlu sayfalarında sergilenen böyle bir mektup ya da mektuplar üzerinde düşünsen ne olur, düşünmesen ne olur?

??!!...

Bugün içinde bulunduğumuz durum olur.