Günlerdir yazmak için fırsat arıyordum.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun konuşmaları, tavırları, sağa sola koşuşturmaları, zaman zaman Şehircilik Bakanı, zaman zaman Tarım ve Orman Bakanı, çoğu zaman Milli Savunma Bakanı gibi demeçler vermesi, görev ve sorumluluğu olmadığı halde sık sık kendini değişik alanlardan sorumlu görmesi çok dikkat çekiciydi ve izlerken hayretten hayrete düşmüyor değildim.

Bütün bu yaptıklarına karşı sorumlu olduğu kişi ve makam Cumhurbaşkanlığı.

Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın bilgisi olmadan tek kelime söyleyemeyeceğine göre, bu “değişik ” görev alanlarında top oynatan Soylu için tek kelime söyleyemem..

Ancak sayın Soylu geçenlerde galiba adres şaşırdı ve Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir karara beklenmedik tepki gösterdi.

Ben günlerdir, belki bu beklenmedik çıkışa Külliye’den bir tepki gelir diye bekledim

Ama henüz “tık” yok.

Yanıldım…

Peki Soylu ne yapmış ve ne söylemişti?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Anayasa Mahkemesi’nin 'şehirler arası kara yollarında gösteri ve yürüyüş düzenlenemez' hükmünü iptal etmesini sert sözlerle eleştirmişti.

Soylu 'Madem özgür bir ülkeyiz, ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım. Anayasa Mahkemesi Başkanı'na söylüyorum kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım, sen var mısın?' ifadelerini kullanmıştı.

Soylu’nun ne demek istediğine son paragraftan başlayalım:

“Sayın başkan, kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım, sen var mısın?”

Ülkenin güvenliğinden…

Üstelik can ve mal güvenliğinden, yani malından-canından sorumlu bir bakan…

Halka, Anayasa ve yasalarla verilen her türlü özgürlüğünü korumaktan sorumlu bir bakan “Kendi arabanla tek başına yollara düş, görelim bakalım” diyor.

Kime diyor?

Yüksek Mahkeme’nin Başkanına…

Cümlede eksik olan bir kelime var ama onu yazmak istemem.

Bakan Soylu söyleyeceğini söylemiş…

Her mahkemenin, küçüğü- büyüğü hepsinin aldıkları kararlar eleştirilebilir.

Kararlar yanlış da olabilir…

Düzeltilir, telafi edilir, yanlışlığı sonradan fark edilir veya geri çekilir…

Ama böylesine “şiddet”…

Böylesine “celallenmek” neden?