ARSLAN PAYI

Bir ormana yaşayan

 hayvanların öncüsü;

Tahtı, eşi bulunmaz,

tacı başının süsü.

Olan arslandan tüm

hep hayvanlar korkarmış;

Korkuyla karışık da

onu sever, sayarmış.

Hayvanlar arasında

iş bölümü yapılmış;

Arslanın buyruğunda

kimisi görev almış.

Bir grup hayvanlarsa,

günlük yiyecek için;

Avlanmaya gidermiş

hem de içecek için.

Günün birinde iri

bir hayvan avlamışlar;

Paylaşmaya  arslanın

huzuruna varmışlar..

Kaplan, sırtlan, kurt  tilki,

çakal toplanmış orda;

Arslan av taksimini

havale etmiş kurda.

Kurt eşit bir biçimde,

kalkışınca taksime;

Hayvanları titretmiş

arslandaki kükreme.

Ardından bir pençede,

yere uzatmış kurdu;

Sanmışlar ki hayvanlar

arslan azdı, kudurdu.

“Sen taksim et!” diyerek

buyruk vermiş tilkiye;

“Buyruğun baş üstüne

sayın kralım,” diye.

“Butlar ve gövde diye

avı üçe bölerek;

Şaklabanlık yaparak

ve neşeyle gülerek…

“Sabah kahvaltısında

bu avın ön butları;

Öğle yemeğindeyse,

avın arka butları…

Gövde eti elbette

akşama kalacaktır;

Sayın kralımıza

bir şölen olacaktır.

Gerideki işkembe,

kafatası, bağırsak;

Bizlerin olacaktır,

biz hayatta olursak.

Böylesi bir paylaşım

arslanı memnun etmiş;

“Aferin, bu taksimi

nerden öğrendin?” Demiş.

Öğrenmeye aşığım,

dolaştım, indim, bindim;

Yerde yatmakta olan

kurt babadan öğrendim.

DOKUZ DOĞURMAK

Tahir Paşa İzmir’de

güvenlikten sorumlu;

Çengeloğlu lakaplı,

sanmayınız Çorumlu.

Gece sokağa çıkış

yasağı belirlemiş;

“Uymayana çok ağır

ceza verilir,” demiş.

O gece zaptiyeler,

bu yasağa uymayan;

Dirlik, düzenlik bozan,

cezalara doymayan…

Elli altmış kişiyi,

toplayıp getirmişler;

Paşanın buyruğuna,

sorgusuna vermişler.

İlk soru birinciye:

“Buyruğuma karşı sen;

Neden sokağa çıktın?”

“Paşam tiryakiyim ben…

Baktım tütün kalmamış,

tütün almaya çıktım;

Bağışlayınız Paşam;

kendi kendimi yaktım.”

Paşa bağışlamamış:

“Hemen asın!” Buyurmuş.

Yasağa uymayanın

hali budur, duyurmuş.

İkinciye de sormuş:

“Sen niye çıktın peki?”

Demiş: “Ben akşamcıyım;

akşam meyhanedeki…

Dostlarla ben iki tek,

atmazsam uyku tutmaz;

Bağışla bizi Paşam;

benim adım Külyutmaz.”

Yazık ki Külyutmaz’a,

Paşa yutturdu külü;

O da gitti sehpaya,

Şimdi külyutmaz ölü.

Sekize kadar olan,

sehpaya gönderilmiş;

Paşa bağışlamamış,

hepsi idam edilmiş.

Sıra dokuzuncuda:

“Tellalı duymadın mı?

Neden çıktın sokağa,

duyup da aymadın mı?”

“Karım doğuruyordu.

Ebe bulmaya çıktım.

Vallahi sözüm doğru!

Paşam kendimi yaktım!

Zavallı karım şimdi,

ne durumda acaba?

Doğurdu mu, ödlü mü?

bir haber Paşa baba!”

Paşa demiş: “Bu sefer

bağışlıyorum seni;

Doğurmak için karın,

zamanı seçmesini…

Çok iyi bilmelidir,

bir daha olur olmaz;

Uygunsuz bir zamanda,

böylesi doğum olmaz!”

Ölümden kurtulunca,

hem sevine sevine;

Zavallı adam koşup

varmış hemen evine. 

Bakmış komşu kadınlar,

hep evine birikmiş;

“Karıcığım nasılsın,

neyimiz oldu?” demiş.

Eşi sitem ederek:

“Sen nasıl bir kocasın?

Ebe bulmaya gittin,

bana kimler acısın?

Hangi meyhanedeydin,

nerede zıkkımlandın?

Sen bebek doğurmayı

öyle kolay mı sandın?”

“Bre hatun anladım;

sen bir kere doğurdun?

Ben ölüm sırasında

dokuz kere doğurdum.”

(SÜRECEK)