NASİP İSE GELİR HİNT’TEN YEMEN’DEN
Ortasya’da kurulmuş
bir Türk Kenti Semerkant;
Semeri ünlü olmuş,
bir Türk kenti Semerkant.
Üstün nitelikteydi
semercilik burada;
Deve kervancılığı
gelişmişti orada.
Uzak yola gidecek
kervancının birisi;
Bir semer almak ister,
semersiz bir devesi.
Kentin oldukça ünlü
bir semer ustasının;
Dükkanına gelerek,
semerin en hasının
Kaça olursa olsun,
verilmesini ister;
Dükkandaki genç çırak:
“Hazırda semer yok,” Der.
“Ustam ise az önce
namaz için camiye;
Gitti az sonra gelir.”
Adamsa: “Beklemeye;
Benim zamanım yoktur,”
Bunu derken o anda;
Dikkat kesilir. Çünkü
dükkanın tavanında…
Kaç zamandır asılı
eski bir semer görür.
Der ki: “Eski olsa da,
bu daha çok iş görür.
Hemen indir ver bana,
yeninin fiyatına.”
Semeri alınca da
biner sevinç atına.
Çırak kendince karlı,
alışveriş yapmıştır;
O semeri vererek,
parasını almıştır.
Usta gelince çırak
övünerek bu işi;
Abartarak anlatır
olan alışverişi.
Der ki: “Semer kırk yıllık,
para kasamdı benim;
Sanma ki yiter diye,
gönül tasamdı benim.
Sakın üzülme oğul,
nasipse döner gelir;
Yine deve sırtına
bakarsın biner gelir.
Çırak çok üzülmüştür,
semeri bulmak için;
Düşer hemen yollara
parayı almak için.
Ustanın: “Gitme oğul,
Semerkant, Buhara’ya;
Nasipse bulur seni,
hep araya araya.”
Demesine aldırmaz,
bir ay döner dolaşır;
Bulurum, umudunu
yüreğinde hep taşır.
Ne yazık ki bulamaz,
umutsuz geri döner;
Bulabilme umudu,
sonunda artık söner..
Çırağı döndüğünde
çok sevinir ustası;
Der ki: “Sil sen evladım
yüreğindeki yası.
Nasip ise gelir
Hint’ten, Yemen’den;
Nasip değil ise,
ne gelir elden.
Kervancı aylar sonra,
bir gün dükkana gelir;
Çırak hemen görünce
adamı tanır, bilir.
“Oğlum ben bu semeri,
senden alıp gitmiştim;
İşim görüldü diye
sana dua etmiştim.
Ancak sonra üzüldüm,
ustasından habersiz;
Bu semeri aldım ya,
bu davranış pek yersiz.
Ustasıysa çocuğa
kızıp, öfkelendiyse?
Habersiz sattın diye
durmadan ilendiyse?
Diyerek bu semeri,
geri getirdim size;
Yeni bir semer yapın,
semersiz devemize.”
(SÜRECEK)