I

Yazı sürecinin, metnin bin bir hâli (resim, müzik, yontu, oyun vb.) kesintisiz bir dönüşümdür. Bu yolculukta sözcükler, renkler, ışık ve gölge nefes almanın, söylemenin ve söyletmenin işaretleridir. Düş-düşün salınımında oluşan enerjinin çizdiği ve birbirinin içinden geçen hayatlar. Evrenler mi demeliydim yoksa?

Yukarındaki ifadede “yolculuk” sözcüğünün altını çiziniz lütfen. Yolculuk eylemi molalar içerse de bir süreklilik hâlidir. Gündelik hayatlardaki tatile çıkılınca yapılan bir şey değildir, eğer mesele sanat ise. Bir diğer deyişle devamlılık gerekir. Sürdürülebilirlik. Tıpkı ırmağın yazıyı geçişi gibi. Yolculuk hâli çift akıntılı bir ırmaktır aynı zamanda alırken verilen bir eylem.

Bu ifadede ise “sanat” ve “devamlılık” kavramlarının altlarını çiziniz lütfen. Sanat bazı bazı, ara sıra yapılan bir eylem, yolculuk değildir. (Ara sıra yapılan sanat, hobinin alt başlığıdır olsa olsa.)

“Latife Tekin, kırk yıl önce Sevgili Arsız Ölüm’ü (1983) heyecanla Adam Yayınları’na götürmüş. Yayın Yönetmeni Memet Fuat dosyayı beğenmiş, sabırsızlıkla yanıt bekleyen Latife’ye ‘İkinci dosyanı da getir, öyle yayımlayalım’ demiş.

Ama Latife kız yaman, tez Berci Kristin Çöp Masalları’nı (1984) kotarıp bırakmış masasına, yazınımızı yetkesi bakmış, yazar sağlam, ikisinin art arda yayımlamış o zaman.”

Bunu aktaran M. Sadık Aslankara “Nerede okudum, kimden dinledim, arşivimi karıştırırsam bulurum elbet” diyor kaynağı için.

Devamlılık, sürdürebilirlik demiştik değil mi? Ara sıra, bazı bazı yapılan bir şey değil sanat.

“Ne kitap yazıp yayımlamakla ne şurada burada görünmekle, ne de yazdım oldum demekle olacak bir şey değil yazarlık” diyor Feridun Andaç, “Yazıda, kitapta kalanlar vardır; bir de yazara dönüşenler. Uzun bir yolculuktur bu, bir türlü bitmeyen maraton.”

Bu uzun ve kesintisiz yolculukta biricik belirleyici ise zamandır.

Şeylerdeki şiiri görmek, hissetmek, söyleyebilmek illâki, bir ayrıcalıktır açıyla acının örtüştüğü.

II

Bilincin altı üstü olur da düşün altı üstü olmaz mı?

“Dört yanı başka ışık”, demesin mi çocukluğum?

Çocuktan al haberi dedikleri bu olsa gerek.

Babamın hediyesi saatini kuran çocukluğum, “Saati hep düşe kuruyorum” diye sürdürdü konuşmasını.

İnsanlığın vakti ölçtüğü ilk alet güneş saati değil miydi? Güneş enerjili ışık saatiydi bu. Akreple yelkovanı gölge olan.

Osmanlı döneminde insanların vakit işareti ise ezandı. Buluşmalar “Öğle namazından önce”, “İkindiden sonra” ifadeleriyle belirlenmiştir.

Saat sahibi olmak o dönemde başlı başına bir ayrıcalıktır.

II. Abdülhamit’in fermanıyla illerde saat kuleleri yapılmaya başlanır.

Safranbolu kökenli bir Paşa da memleketine saat kulesi yaptırır. Açılış öncesi tellâl bağırtarak halka ilan eder. “Paşa yarın hepinize bir saat verecektir”.

İnansa halk bir türlü, insanın inanması iki türlü. Saat sahibi olmak herkesin harcı değil çünkü.

Açılış töreni başlar… Meydanda büyük bir kalabalık.

Saat kulesinin üstündeki örtüyü çekerek açılışı yapan Paşa halka seslenir. “Hepinize bir saat verdim. Bakar öğrenirsiniz vakti.”

III

Deniz sevgisindendi ihtimal

Yüksek uçamaması martıların