6 Aralık 2016 günü 2015 PISA sınav sonuçları açıklandı. Abbas Güçlü'nün tabiriyle, PISA'da yine nal topladık! Yani Türkiye olarak sınıfta kaldık.
Yine de olumlu bir şey oldu diyebiliriz. Çünkü ilk kez bu başarısızlık tartışılır gibi, nedenleri de araştırılır gibi oldu.
***
Peki, nedir bu PISA? Neyin nesini ölçüyor? Bir bakalım:
PISA, "Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı"nın kısa adıdır. OECD tarafından 1997'de geliştirilmiştir. Dünyanın en kapsamlı eğitim kalitesini ölçen bir araştırma projesi olup, 15 yaş grubu öğrencilerin bilgi ve becerilerinin değerlendirmesini yapar.
Bu projede Matematik, Fen Bilimleri ve Okuma becerileri alanlarında ölçü yapılır. Amaç, günümüz bilgi toplumunda bu bilgi ve becerileri kullanabilme yeteneğini ölçmektir.
Sınav soruları uluslararası bir konsorsiyum tarafından hazırlanır. Öğrenciler OECD tarafından, ülke coğrafyasının tamamını ve de özellikle ülkenin sosyolojik haritasını temsil edecek ölçüde rastgele seçilir.
***
Proje ilk kez 2000 yılında uygulanmıştır. Üçer yıllık dönemler halinde uygulanan PISA projesine Türkiye 2003 yılından itibaren katılmıştır.
2000'de 32 ülkeden 265 bin,
2003'te 41 ülkeden 275 bin,
2006'da 57 ülkeden 400 bin,
2009'da 65 ülkeden 475 bin,
2012'de 65 ülkeden 510 bin,
2015'de 72 ülkeden 540 bin öğrenciyle yapılmıştır bu sınavlar.
Türkiye ise her sınava en az 5000 öğrenciyle katılmıştır. Ama sonuç hep gerilerde olmuştur. 2009'da 41'inci, 2012'de 45'inci, 2015'de ise 53'üncü sırada yer almıştır.
Özet olarak, ülkemiz eğitim sisteminin başarısız oluşu tescillenmiştir.
Yani eğitim süresi 5 yıldan 8 yıla, 8 yıldan 12 yıla çıkarılmış olsa da; bugüne kadar özel kurslarla, dershanelerle desteklenmiş olsa da; global bir sınavda sınıfta kalan, nal toplayan bir eğitim sistemine sahip olduğumuz görülmüştür.
Ve 800 bin öğretmene bir 800 bin daha eklense de, bu sistemin bugünkü yapısıyla ıslah olamayacağı artık bir gerçek olmuştur.
***
Aslında bu başarısızlık, hem eğitim sistemimizin hem de toplumsal kültür seviyemizin bir göstergesi olmuştur.
2012 yılında "Kütüphaneler Haftası" nedeniyle yapılan bir araştırmaya göre bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli 10, bir Fransız 7, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 kitap okumaktadır.
Ve yine DESAM'ın yaptığı araştırmaya göre düzenli kitap okuma oranı Japonya'da yüzde 14, Amerika'da yüzde 12, İngiltere ve Fransa'da yüzde 21 iken Türkiye'de binde l'dir.
Zaten gazete okumayan bir toplum olduğumuz gibi, 66 milyonluk Fransa'da bir kitap en az 100 bin basılırken, 79 milyonluk Türkiye'de en çok 3 bin basılmaktadır.
Yani özet olarak okuma özürlü bir toplum olmuşuz diyebiliriz.
***
İşte böyle bir kültürel ve eğitim haritası olan ülkemizde, çok ciddi ve çok öncelikli bir "eğitim reformu"na ihtiyaç olduğu kaçınılmazdır.
Ancak bugüne kadar reform adı altında yapılan tüm değişimlerin siyasal iradeyle düzenlenir oluşu hep kuşkuyla karşılanmış, Cumhuriyet değerleri ve laik eğitim tasfiye ediliyor gibi bir algı yaratılmıştır.
Nitekim "4+4+4" sistemi de, katsayı sorunu da böyle yansımıştır. "İnançlı nesiller yetiştireceğiz" sözü de böyle yansımıştır.
Ve bugün uygulanan "proje okulları" uygulaması da böyle yansımaktadır.
***
Yine bugün, eğitim sistemine ve eğitim kurumlarına baktığımızda görüyoruz ki:
-Okullar, siyasetin ve inanç gruplarının arka bahçesi olarak görülür olmuştur.
-Okullar, öğrenmenin çekim alanı olmaktan çıkmıştır.
-Eğitim, bilginin satın alınır olduğu ticari bir sektöre dönüşmüştür.
-Ve ezberlemenin öğrenme sanıldığı bir eğitim iklimi oluşmuştur.
PISA sınav sonuçları, işte böyle bir eğitim haritasının doğal sonucudur, doğal bir göstergesidir.
***
Yani eğitim bu karanlık görüntüden kurtarılmalıdır.
Bilinmelidir ki, PISA sınav sonuçlan katılımcı ülkelere eğitim sistemini yeniden değerlendirmesi, yeniden düzenlemesi için bir mesaj anlamındadır.
Herhalde sorun, eğitimcilerin aldığı bu mesajı devleti yönetenlerin de alıp almadığıdır. Almış ise eğitimcilerin iradesine başvurup, çağdaş bir eğitim reformunun önünü açıp açmayacağıdır.