Bilen bilir, Ömer Seyfettin, asker bir yazardır.

İstiklal Savaşı’nda bir çok cephede savaşmıştır..

Filistin cephesinde iken yaşadığı bir anısını, “PİÇ” adlı kitabında şöyle anlatır.

… …

“Alman'ların yenilmesiyle savaş bitmiş, mütareke imzalanmıştı.

Filistin'den çekiliyorduk.

Bir kaç subay arkadaşımla, karşı tarafın subaylarıyla, çekilme işlerini görüşmek için gittik.

Karşı tarafın, Fransız üniformalı subaylarından birinin gözü sürekli üzerimdeydi ve gözünü benden ayırmıyordu. Ben de buna bir anlam veremiyordum.

Fransız subay yerinden kalkıp bana doğru geldi ve “Nasılsın Ömer Seyfettin?” dedi.

Şaşırmıştım.

“Beni nerden tanıyorsun? Ben bir yüzbaşıyım. Öyle tanınacak kadar üst düzey bir subay da değilim.” dedim.

Verdiği yanıt, beni tümden şaşırtmıştı.

“Biz seninle İstanbul’da Askeri Lise’de beraber okuduk, ben falancayım” dedi.

Bu olmayacak yanıt karşısında hayretler içerisinde bakınca, anımsadım.

Hep dini eleştiren, Osmanlı’yı kötüleyen, vatan, bayrak sevgisi olmayan bir öğrenci idi ama yine de bir Fransız subay olması normal değildi..

“Peki nasıl böyle oldun?” dedim.

Kolumdan tutup, beni bir kenara çekti; “…'Ne zaman bir savaş olsa, Türkler galip gelse içimde üzüntü oluyordu.. Türkler kaybedip, zarar görünce de içimde bir sevinç oluyordu.

Çoğu zaman kendimi ayıplıyor, neden böyleyim, diyor; kendi kendime kızıyor ama bu duygularımı bastıramıyordum.

Bir gün anneme, bu ruh halimi anlatıp; ısrarla sebebini sordum.

Annem, “Tamam, anlatacağım.” dedi ve anlattı.

İstanbul Hastanesi’nde Fransız bir doktor vardı. Hastaneye gidip gelirken birlikte oldum. Sen o Fransız doktorun oğlusun.

Babanın bundan haberi olmadı, sen de şimdi öğrendin.” dedi..

Babam zannettiğim adam çoktan ölmüştü.

Annemin sözünü ettiği o hastaneye gittim; “…Şu tarihte burada çalışmış, şimdi Fransa’ya dönmüş olan, şu isimde doktorun adresi var mı?” dedim. Adresi verdiler, Fransa’ya gittim, biyolojik babamı buldum. Olanları ve annemin sözlerini anlattım..

Biyolojik doktor babam; “Anneni gerçekten sevmiştim.” dedi ve beni kabul edip nüfusuna yazdırdı, Fransız okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız subayı olarak karşındayım.” dedi.

Kafam karışmış, allak bullak olmuştum.

Ağzımdan gayri ihtiyari “piç” sözcüğü çıktı.

Piç, dedim, piç…

… …

O gün bugün, Türk milletini, bayrağını, vatanını, eleştirilenleri gördükçe, acaba onlar da “Piç mi ki?” diyorum..!!!”

* * *

Evet, Ömer Seyfettin böyle diyor, “Piç” adlı öyküsünde…

Ne garip, yıllardır ben de öyle diyorum. İ.H