I
Bir metnin bütününde tek bakışta görülmesi gereken şeylerle o metni oluşturan parçalara tek tek bakışta görülenler algıyı farklı çıkarsamalara götürür. Bütün parçalardan oluşsa da o farklı bir şeydir.
Sözsüz müziklere birer söz, anlam giydirmek dinleyenin kendi iç dünyasında, çağrışım ikliminde uğuldayan bir ifadedir.
O müzikle birlikte bir vakitten başka bir vakte geçen dinleyici beliren algıları çokluk dile getiremez. Yüzünde beliren ifadelerden okuyabiliriz ancak onları. Bu okumada bizim o dinleyiciyi ne denli tanıdığımız belirleyecektir yansımanın yansımasını. Saklı bir yara kanamıştır ihtimal.
II
Bir sözcüğü olası olan ve/veya olmayan tüm çağrışımlarıyla yazıp/söyleyip bırakmak şiirin doğasıdır. Okurun o metni algısı ise kendi çağrışım yelpazesiyle orantılı bir değişkenlik gösterir.
O sözcük, imgeye dönüştüğünde sözsüz bir ezgi gibi okuyanın kendi algı coğrafyasında oluşturacağı çağrışımlarla anlamlar kuşanacaktır. İmgeye dönüşen sözcük zahiren kendisi gibi görünse de bir başka şeyi ve şeyleri ifade eder.
III
Doğa şeylerin tanımlarını vermez, sadece işaret eder. Şeylerin tanımlarını doğayı okuyan biz ifade ederiz. Bu bağlamda şiir de ancak onları işaret eder, gösterir. Gösterileni okumak yine bize kalmıştır.
IV
Sakallı Celal var ya… Büyük ağabeyi onun deniz subayı ve gemi mühendisi bir mucit olan. Havanın oksijenini yakan bir makine icat eder. Yaptığı çizimler yanlışlıkla bir manavın eline geçince kesekâğıdı dönüşür hayalleri…
V
Harf olamadığı zamanları hatırlar o şey, kurulan düşlere zemberek olmak umuduyla…
VI
Kendi tabutunun arkasında yürür mü insan? Ölülerini toprağa gömen ve bazen de yakan şu hayvan türü, insan diyen kendine. Kendini “düşünen”, “gülen”, “konuşan hayvan” diye ifade eden. Kendine bile yalan söyleyen canlı türü. Nasıl da inanır kendi yalanına. O yalanın mutsuzluk kapısı olduğu bilip de bilmezden gelen.
Kendine yalan söyleyerek zulmeden bu canlı türü, insanın insana zulmüne bir şaşırır, bir kızar ki tariflere sığmaz.
VII
Bazen yalnızca severiz. Hiç ama hiçbir şey düşünmemek üzere. Bir sebebinin olması ve/veya olmaması bizi hiç ilgilendirmez. Sevgi, sebebi kendi olan bir eylemdir çünkü.
Sevginin seyir defteri, örneğin, şarap yapılan üzüm bağları gibi bir vadi boyunca uzanıp gitmez, o kâinatın her yerinde olan bir eylemdir. Şarapla olan benzerliği ise eskidikçe güzelleşmesindedir. Şarap fıçılarda demlenirken sevgi, yüreklerde genişletir ömrünü.
VIII
Sanatçı, kâinatı okuyup şiir, müzik ve dansla onu söyleyen bir gezgindir. “Sanatı kendinde sev” der, Konstantin Stanislavsky, “kendini sanatta değil.” (Bir aktör hazırlanıyor)