Ülkemizin en yakıcı sorunu deprem, 11 ili kapsıyor, resmi kayıtlara göre 50 bine yakın ölü ve binlerce yaralı. Yıkılan binalar devamında da hasarlı binalar. Kaybolan insanlar, çocuklar.

Gazetelerin yazdığına göre yetim kalan çocuklar ve zor durumdaki aileler tarikatlara emanet.

Cemaat üyeleri, depremzedelere enkaz üzerinde tövbe seansları düzenliyor. Menzil şeyhine (Gavs’a) bağlılık yeminleri ettiriliyor.

Diyanet’in buyruğuna bakılırsa: “Evlat edinenle evlatlık arasında evlenme engeli yok.” Fetva böyle buyurmuş.

6 Yaşındaki öz kızını imam nikâhı ile evlendiren tarikat şeyhi ve damadı, şu an tutuklu yargılanıyorlar.

Görünen manzara budur.

Deprem bölgesinde sorunlar bitmiyor, Avrupa Komisyonu İnsani Yardım ve Sivil Koruma Ofisi (ECHO) 3,5 milyon Avroluk battaniye parası gönderiyor. Kızılhaç ve Kızılay bu parayı inkâr ediyor.

Gazeteci Sayın Murat Ağırel’in Cumhuriyet gazetesindeki köşesinden ortaya koyduğu belge yanıtsız; “Bu bütçe 10 Şubat’ta onaylandı. Hani Ruben Cano zorlanmasın diye onaylanan referans numarasını da verelim: 2023/00640/RQ/01/01.” diyor.

Hal böyleyken artık şaşırmıyoruz, daha önce Kızılay’ın AHBAP derneği ve Eczacılar Birliğine, çadır ve konserve hatta ikinci el eşyaları bile sattığı düşünülürse bu tür olumsuzluklar olağan hal aldı.

Tüm bunları depremzedelerimizin en çaresiz olduğu anda ne gibi bir fırsatçılığın ortasında olduklarını yansıtabilmek için yazdım.

İşte bu amansız çetin koşullarda iki ay sonra ülkemizin Cumhurbaşkanı olmasına kesin gözüyle bakılan CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakının adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu yanına Sayın Mansur Yavaş ve Sayın Ekrem İmamoğlu’nu da alarak deprem bölgesine çadırını kurmuş.

Çadırda yatıp, kalkıyor, depremzede çocukları kucağına alıyor, onların saçlarını okşuyor. Onlarla aynı çayı, çorbayı yudumluyor, aynı soğukta titriyor, acının merkezinde acıyı yüreğinde hissediyor.

Vücudumuza bir toplu iğne batırsak bütün dikkatimiz oraya odaklanır. Ülkemizde şimdi iğnenin battığı yer, deprem bölgesi. Kılıçdaroğlu iğnenin battığı yerde.

Deprem bölgesinde kimi mal, kimi can derdinde. Ne yapalım ki ‘ateş düştüğü yeri yakıyor.’ Acı, acının merkezindekilerle ancak paylaşılarak, yardım elini uzatarak azalıyor.

Yüz yıl sonra cumhuriyeti tek kişiye emanet ettik, geldiğimiz yere döndük. Saray iktidarına döndük. Doğal olarak zat-ı devletlimiz de 1150 odalı sarayında kuş tüyü yatağında, altın varaklı koltuğunda, sofrada kestane balı, manda yoğurdu, biraz da Medine Hurması, içecek olarak ejder meyvesi smoothie olmazsa olmaz. Haliyle “Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda” şarkısı mırıldanmazsa eksik olur.

“Depremzedeler mi” dediniz? Onlar derdine yansın.

Padişahım çok yaşa!