30 Temmuz 2022 Cumartesi günü Görkemli Hatıralar Programının Yapımcısı ve Sunucusu Serhan Asker; O’nun adından söz edince; gözümün önüne geldi, yıllar önce tanık olduğum bir babanın gözyaşları.
O an, o gün gibi yine kanım dondu.
Yine buz kestim.
Yine kasıldım.
Yine ağladım.
ODTÜ’lü arkadaşlarımı ziyaret için ODTÜ’ne gittiğim günlerden birinde tanımıştım onu.
Ortak bir dostumuz, ona seslenip; “…Bak senin gibi bir Çorumlu ama senin gibi azgın değil…” esprisiyle tanıştırmıştı bizi.
Hemen her konuda dolu dolu olduğu anlaşılan coşku yüklü, güleç yüzlü o genç; coşkuyla bana elini uzatmış; “İbrahim Kaypakkaya… Sungurluluyum…” demişti.
O da benim gibi ODTÜ’ne ortak dostları ziyaret için gelmişti…
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü öğrencisiydi.
Bana göre çok daha solda bir fraksiyonun üyesiydi.
Deniz Gezmiş’ler gibi, Yusuf Aslan’lar gibi, Hüseyin İnan’lar gibi benim diyen pek çok yurtseverden çok daha fazla yurtseverdi. Tam bağımsız bir Türkiye idi hayali.
O gün, saatlerce konuşup, tartışmış; daha sonra da kırk yıllık dost gibi birbirimize sarılıp, ayrılmıştık.
Daha sonra çeşitli nedenlerle adını çok sık duymama karşın bir daha hiç karşılaşmamıştık.
Yanılmıyorsam 1973 yılıydı.
Ölüm haberini aldım.
Diyarbakır Cezaevi’nde iken intihar etmişti.
Daha doğrusu öyle duyurulmuştu.
Üzülmüştüm.
Ortak arkadaşım, onun için “olağanüstü bir zekâya ve belleğe sahiptir” derdi.
* * *
1983 ya da 1984 yılı…
Çorum’da, üniversiteden bir arkadaşımla turluyoruz.
Oldukça yaşlı (belki öyle görünümlü) biri dikkatimi çekti.
Ona dikkatle baktığımı gören arkadaşım, “tanıyor musun” diye sordu.
“Hayır” dedim. “Tanımıyorum… Adamın yüz ifadesi dikkatimi çekti. Çok büyük acılar yaşamış, çok büyük çileler çekmiş gibi bir ifade var yüzünde…” dedim.
Arkadaşım bu kez “İbrahim Kaypakkaya adını hiç duydun mu?” dedi.
Belleği mi şöyle bir yokladım, yabancı geldi söylenen ad.
“Duymadım” dedim.
“Deniz Gezmiş’lerin döneminden…” diye söze başlayınca, anımsadım.
“Adını duymaktan öte, kendisiyle tanışmış, bizzat söyleşmiştim. Diyarbakır Cezaevi’nde iken de intihar ettiğini, duydum…” dedim.
“Yok!” dedi, arkadaşım.
“İntihar etmedi… İşkence sırasında öldürüldü. Ve naşı, bu gördüğün babaya bir çuvalın içinde, hayvan leşi gibi teslim edildi. İşe o gördüğün baba, o nedenle bu hale geldi…” dedi.
O an buz kestim.
Bir an için elime, ayaklarıma hakim olamadığımı hissettim.
Neden yaptım, niye yaptım, bilmiyorum
Koştum, yetiştim adamcağıza.
Omzuna dokundum.
Ağır ağır çevirdi, yüzünü bana.
“Rahmetli arkadaşımdı, başınız sağ olsun…” dedim, damdan düşer gibi.
Boş boş baktı yüzüme.
O an karşımda, acılarla yoğrulmuş kırış kırış bir yüz, bomboş bakan iki göz gördüm.
Tek bir sözcük söylemeden döndü gitti.
Kırdığım potun o an ayırdına vardım.
Yıllar önce oğlunun cesedi, bir çuval içinde teslim edilmiş acılı bir babaya, yıllar sonra baş sağlığı dilemek!
Yapılmış, yapılabilecek en büyük hata, en büyük gaftı.
Ve ben o gün, böyle bir gafın aktörü olmuştum.
Hâlâ affetmem kendimi.
… …
Görkemli Hatıralar Programının Yapımcısı ve Sunucusu Serhan Asker, Halk TV’de, “İbrahim Kaypakkaya’dan söz edince, o günler geldi aklıma.
Bir babaya, hayvan leşi gibi bir çuval içinde, teslim edilen bir evladın cesedi.
Tanrı hiçbir babaya böyle bir acı yaşatmasın.