Ana-oğul diyelim, R.SAV.in huzurunda tir tir titriyorlar ve konuşamıyorlardı. Kainatın efendisi, Ulu Allah’ın en sevgili kulu Hz. Muhammed R.SAV. o titreyen kişilere karşı onlara söyle şevkat ve emniyet gösterdi ki ve onlara buyurdu ki, ne korkuyorsunuz, karşınızda zalim krallar yok. Ben kum arpa ekmeği yiyerek büyütülmüş bir hanımın çocuğuyum. Burası elemin kapısıdır. Rahatça hareket edebilirsiniz. Misafirlerine bizzat kendisi hizmet ederdi. Sonradan meclise gelenler meclisin reisi kimdir bilemezlerdi.

R.SAV. “Seyyidül Kavmi Hadimühüm ölmez” ifadesini kullanmıştır. Geniş manası olan bir kavmin efendisi o kavme hizmet edendir, buyururdu. Bu sözü söylerken o meclisin efendisinin kendisi olduğunu açıklarken geniş manası halkına hizmet eden, reis, başkan, halife, halkına hizmet etmek şartı ile o milletin efendisi olduğunu mecazen bildirmiş olurdu. Allah’ın R.SAV.i eşrefi mahluk, yaratılmışların en üstünü, en yücesi ve en faziletlisidir.

Bir gün birisi geldi. Yazımın başlığındaki “Yardımda öncelik kime yapayım” sorusuna, yardım ve himaye R.SAV.;

1-“Birinci derecede annene”, sonra kime?

2-“Yine annene”, sonra kime?

3-“Yine annene”, sonra kime?

4-“Babana”, sonra kime?

5-Yakın akrabaya (Buhari Şerif)

6-Uzak olana

7-Komşuna

8-İhityaç sahiplerine

9-Müminlere

10-Hediye ve sadaka olarak herkese (zekat, fitre, keffaretler) hariç tüm insanlara  verebilirsiniz.

İNSANLARIN KALBİNİN NURU AYNA GİBİ YÜZÜNE YANSIR

Mevlana’dan bir hikaye:

Konya’nın şahı, Anadolu’nun güneşi manevi padişahı Evliyanın Ebrarı, insan kalbinin nurunu şöyle bir hikaye ile izah ediyor.

Osmanlıcadan (Farsçadan) tercüme edilen 20 cilt (her cilt 500 sayfa) olan Mesnevi’sinde insan kalbinin temizlennmesini tavsiye ederken şöyle bir hikaye ile konuyu şöyle aydınlatıyor. Vaktin bir zamanında Çinli nakkaşlar (ressamlar) İslam memleketlerine geliyor ve bizim ressamlarımızla müsabaka yarışmak istiyorlar, arzuluyorlar. Konu seçiliyor. Büyük bir saray odasının ortasına bir perde çekilip, aradaki perde nedeni ile yarışmacı ressamlar birbirlerii ve yaptıklarını göremiyor. Herkes karşıki duvara hünerini göstersin, resmini yapsın deniyor. Bizim İslam ressamları en parlak ve yansıtıcı boya ile duvara en iyi şekilde boya ile parlatıyorlar yaptıkları bu. Çinli ressamlar ise karşı tarafta çeşitli figürlerle duvara resmediyorlar. Bizimkiler devamlı duvarı parlatmaya çalışırken, Çinli ressamlar hünerlerini sergiliyorlar. Bakanları hayran bırakıyorlar. Mesai bitip odadaki ışıklar yanıp, ortadaki perde de aradan kalkınca, Çinlilerin yaptıkları çok çeşitli figürler, resimler ışığın ve duvara sürülen çok parlak cilanın tesiri ile bizim ressamların boya ve cila ile parlattıkları duvara yansıyınca ortaya yansıyan resimler Çinlilerin yaptığı resimler bütün parlaklığı ile parlayınca bakanların gözlerini kamaştırır. Özellikle ortaya çıkıyor. Görenler sonra diyorlar ki, Çinlilerin yaptıkları resimlerin aynısı karşıda yapılmış gibi görünüyor ve ödülü bizimkiler hak ediyorlar. Akıl ve mantıklarını çalıştırıp ortaya harikülade bir eser koydukları için.

(SÜRECEK)