Hani, “her dönemin adamı olmak” diye bir söz vardır ya, bunun ne kadar doğru ve geçerli bir söz olduğunu hükümetin yaptığı son atamalara, ihale tercihlerine ya da resmi ilanlarının verildiği basın kuruluşlarına baktığımızda bir kez daha anlıyoruz. Birilerinin sırf kafa yapısı yönetimle aynı olduğu için hiçbir bilgi birikimi olmadığı alanlara yüksek ücretlerle atandığını okudukça, bin bir güçlükle ödediğimiz vergilerimizin nerelere savrulduğunu görüp kahrolmak da bize düşüyor.

İşin bir başka yönü ise; hiçbir bilgi birikimi olmadığı alanlara atananların, buna hiç itirazlarının olmaması ve kuyruklarını kıstırıp tıpış tıpış beleşten gelen paracıkları ceplerine indirmeleri. Bugüne kadar, içlerinden bir Allah’ın kulu çıkıp da “ben bu konuda uzman değilim, bu nedenle de yararlı olamam; beni farklı bir alanda değerlendirin.” diye itiraz eden olmadı.

Bu konuda Resmi Gazete’de yayımlanan yeni atama haberlerini okuyunca aşağıdaki hikâye aklıma geldi. Umarım “cuk” oturmuştur.

Hindistan'ın İngilizler tarafından işgal edildiği yıllarda, bir İngiliz subayı halktan bir Hintliye nedeni yokken bir tokat atar. Hintli de hemen düştüğü yerden kalkıp bir yumrukla subayı yere serer. Bu karşılığı beklemeyen subay çok sinirlenir ama tek başına bir şey yapamayacağını bildiğinden yardım almak için bölüğe gider. Öyle ya, nasıl olur da sıradan bir Hintli, İngiliz Kraliyet subayına vurmaya cüret edebilir?

Subay, Generalin yanına gidip olayı anlatır ve asker talep eder. General, onu sessizce dinledikten sonra yanındaki kasayı açıp içinden 50.000 Rupi çıkarır ve subaya vererek:

-“Git, bu parayı sana tokat atan Hintliye ver ve ondan özür dile!” der.

İngiliz subayı şaşkınlıkla:

-“Ama efendim, zavallı bir Hintli İngiltere Kraliyet subayına vurup hakaret edecek, karşılığında bir de ondan özür mü dileyeceğim?” diye itiraz eder.

General sertçe:

-“Bu bir emirdir. Soru sormaksızın itaat edeceksin!” deyince de çaresizce parayı alır ve götürüp Hintli adama verdikten sonra özür diler. Hintli adam, o zamanın parasıyla yarı servet olan parayı görünce çok sevinir. Onunla ev, araba vs. alır, büyük bir iş yeri açar. Kısa süre sonra da kentin en zengin tüccarları arasına girer.

Aradan aylar geçer. Günlerden bir gün, General tokat yiyen subayı çağırarak:

-“Zamanında sana tokat atan Hintliyi hatırlıyor musun?” deyince, Subay;

-“Unutmam mümkün mü efendim.” cevabını verir.

General:

-“İşte şimdi intikamını almanın tam vaktidir. Git ve ona kalabalık bir topluluğun içinde vur! Ama herkes görsün!” deyince de itiraz ederek:

-“Bu Hintli kimsesizken ona vurmama izin vermediniz ama şu an şehrin önemli kişilerinden biri olmuşken mi vurmamı istiyorsunuz? Ona vurur vurmaz etrafındakiler bana saldırırlar efendim!” der.

General ise kendinden emin bir şekilde:

-“Endişelenecek bir şey yok. Sen dediğimi yap; git ona vur, gel!” der.

İngiliz subay, Hintli adamın mağazasına gider ve kalabalık müşterilere aldırmadan Hintliye öyle bir vurur ki adam yere kapaklanır, düştüğü yerden de kalkamaz. İşin garip tarafı, hiçbir şey yapmadığı gibi subayın yüzüne dahi bakmaya cesaret edemez.

Karşılık görmeyen subay hayretler içerisinde ancak intikamını almanın verdiği sevinçle oradan ayrılıp generalin yanına gelince, General:

-“Seni hem sevinçli ve hem de hayretler içerisinde görüyorum.” der.

Subay da:

-“Evet efendim. O Hintliye kimsesiz ve fakir biri iken vurduğumda sessiz kalmayıp daha sert bir şekilde bana vurdu. Ama bugün mal, makam sahibi iken vurduğumda karşılık vermek bir yana, bana bir söz dahi edemedi.” deyince, General şunları söyler:

-“İlk sefer vurduğunda izzeti nefsi vardı ve onu korumak için karşılık verdi. Ama bu kez menfaati tehlikeye girer korkusuyla karşılık veremedi. Çünkü izzeti nefis duygusunu o gün verdiğin para karşılığında sana satmıştı, Onun için kendini savunamadı.”

Çıkarı için izzeti nefsini satanlara, ithaf olunur.

DÜŞÜNEN SÖZLER:

Bir ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün getirdiği çıkardan daha verimli olursa o ülke batar. MONTESQUİEU

Çıkar ortaklığı varsa, kurt kuzuyu “dostum” diye tanıtır. E. SUPÇİN

Hayvanlara bakıyorum da, hiçbiri kendi türünün önünde diz çökmüyor. W. WHİTMAN

Hiç çoban koyunu güder mi dağda; / Olmazsa gözleri süt, yoğurt, yağda. SEYRANİ

Köçek, kim para takarsa ona oynar. ATASÖZÜ

Köpeklerin en büyük korkusu, sahipleri ölürse aç kalma korkusudur. ANONİM

Nokta kadar menfaat için, virgül gibi eğilenler, sonunda düz hat olup çiğnenmeye mahkûmdurlar. LA EDRİ

Öküz, çektiği yükü değil, torbasına konacak yemi düşünür; onun için öküzdür. İZLANDA SÖZÜ