Doğal dengenin bozulduğunu kabul etmeyen yok. İnsanların yaptığı yanlışların sonucunda bizler de ağır bedeller ödemeye başladık. Bir tarafta kuraklık, diğer tarafta aşırı yağışlar aynı günlerde yaşanıyor. İçtiğimiz su, aldığımız nefes kirlendi. Sonuçta birçok canlı türü yok oldu. Yaşadığımız gezegende kendini diğer canlılardan üstün gören insanlar artık bedel ödemeye başladı.

Uzun süreli kuraklık, devamında bitmek bilmeyen kış günlerini yaşadık. Dolu yağışları, çöl sıcakları zor günlerin habercisi oldu. Kendini çevresinden üstün, çok güçlü gören insanlar, aslında ne kadar güçsüz olduğunu gördü. Salgın hastalıklar karşısında çaresiz kaldı.

Hibrit tohumlarla üretim artırıldı. Kimyasal gübreler, ilaçlar göze hoş görünen yiyecekleri soframıza taşıdı. Bir süre sonra tadı bozulan, aslında bizleri zehirleyen sebze ve meyvelerin zararlarını anlamaya başladık.

Dikkat ederseniz sokakta adım attığımız her yerde sebze fideleri satılıyor. İnsanlarımız sadece ucuz sebze meyve yemek derdinde değil. Kendisinin yetiştireceği ürünlerin daha sağlıklı olabileceğini düşünüyor. Balkonlarda boş bulduğu bir avuç toprak parçasını sağlıklı gıdaya ulaşabilmek için değerlendirmeye çalışıyor.

Köylerimizde dilden düşmeyen bir söz vardır: “Arpa, buğday, koyun. Gerisi oyun!” onlar bu sözleri davranış biçimine dönüştürmüş. Geleneksel birkaç ürün dışında ekim yapmak istemiyor. Üretim maliyetlerinin artması nedeniyle elde edilen ürünler ucuz pahalı demeden satışa sunuluyor. Ele geçen para çoğu zaman yapılan harcamaları ne yazık ki karşılamıyor. Sonuçta üretici sayısı azalmaya başladı.

Sayıları her yıl artan işsiz ziraat mühendisleri, memur anlayışından çıkmak istemeyen meslektaşları cahil köylü(?) üreticileri çaresiz bıraktı. Görüşmek için gittiğim ziraat mühendislerinin davranışları hoş değil. Sorularım karşılıksız kalıyor. Toprakla uğraşacağıma emekliliğin tadını çıkarmam öneriliyor.

Sağlıklı yaşamak için sağlıklı ürünler tüketmek yeterli olmuyor. Dünya genelinde onbin çeşit bitki, ilaç, gıda, kozmetik gibi çeşitli alanlarda kullanılıyor. Bu bitkilerden üçbin çeşit bitki endemik olarak ülkemizde bulunuyor.

Geçmişte koca karı ilaçları olarak gördüğümüz “otların” sağlıklı yaşamın vazgeçilmez olduğunu yeni yeni anlamaya başladık. Çörekotu, lavanta, çemen otu, aspir, civanperçemi, kantaron, adaçayı, biberiye, salep, melisa, altın otu, kekik, dikensiz kuşburnu ürünler Alaca ilçemizde üretilmeye başladı. Daha sonra başka illere yayıldı.

Arpa, buğday dışında ürün üretmek istemeyen köylülerimiz, Ziraat Mühendisi Serkan Sayın’ın çabalarıyla bu ürünlere yöneldi. Çorum’da sadece bir firma çörek otu yağını yedi ülkeye ihraç ediyor.

Alaca’da başlatılan tıbbi, hoş kokulu bitkilerin üretimini artırmak, benzer ürünlerin üretimini artırmak yerine baltalamak doğru bir davranış değil. Sen emeklisin otur, oturduğun yerde. Sen devlet memurusun; git memurluğunu yap. Cahil köylülerin derdi seni ilgilendirmez.

Bu anlayış varken düşmanı başka yerde aramak doğru değil.