İranlı Sosyolog ve Siyaset Bilimcisi Ülen Tölge, Ülkemizin kurtarıcısı ve kurucusu Atatürk’ü anlatmış. 
İçimizdeki, “Babalarının kim olduğunu bilmelerini sağladığı için O’na düşman olan!” nankör kesim için aşağıdaki yazıyı köşeme taşıdım.
A bre nankörler, a bre kafalarını dinle bozmuşlar, a bre dinle sosyal yaşamı birbirine karıştıran asalaklar, a bre Arap yalakaları…
Aşağıdaki yazıyı bir okuyun hele…
Aşağıdaki yazı bir İranlının, gerçekçi ve yansız bir gözle Ulu Önder’imizi değerlendirme yazısı.
Yobazlık iksiriyle yıkanmış beyinlerinizin arınması, gerçekleri kabullenmesi ve görmesi mümkün değil ama olsun.
Yine de okuyun siz.
*    *    *
“ATATÜRK hemen her konuda üstün yeteneklere sahip bir insandı. Onu başka insanlarla karşılaştırmak doğru olmaz. 
Üst insanlarda vatan sevgisi her şeyden çok daha önemlidir.
Ülkesini düşman elinden kurtaran ve yepyeni bir ülke kuran Atatürk.
Vatanı, dağlardan tepelerden oluşan bir toprak yığını olarak görenlerin dünyasında yaşıyoruz. 
Oysa vatan, yüce değerlerin bir zarfıdır, kılıfıdır.
Vatan varsa insan vardır.
Peki ATATÜRK zamanında hangi değerler vardı? 
Hiçbir değer...
Hiçlik vardı, koca bir hiçlik…
İnsan hiçliği nasıl sevebilir? 
ATATÜRK ve insanca değerlere zarf olacak, ölümüne sevilecek bir vatan tesis etmek istedi. 
Yüksek ölçüde de bunu başardı. 
Çünkü üst insanlar, bu tür değerlerin kurucuları olurlar. Bu tür değerlerle de vatan, madde olmaktan, toprak yığını olmaktan çıkarak, manevi ölçütleri içeren yurda, barınağa dönüşür. 
Atatürk’ün vatanına sahip çıktığı zaman sevilecek vatan diye bir olgu var mıydı?
Yoktu.
Ya ne vardı? 
Osmanlıyı yok eden ümmetçi karanlık geçmişin harabeleri vardı.
Atatürk'ün kurduğu ve Anadolu halklarına armağan ettiği değerler, bilmiyorum.
En azından böyle bir emareyle karşılaşmadım. 
Nelerdi mi bu örnekler?
Şunlardı…
Örneğin Cumhuriyet…
Var mıydı?
Yoktu.
Bir değerdir cumhuriyet ve ATATÜRK öncesinde yoktu…
Ve laiklik…
Atatürk öncesi laiklik de yoktu. Laiklik bilinmeyen, düşünülemeyen bir kavramdı. 
Laiklik sadece bir değer değil; değerlerin üremesi, üretilmesinin temel taşı ve olanağı olan, olmazsa olmaz bir kavramdı.
* Türkçe…
Türkçe bir değerdi, matematiksel, türettikçe türeyen zengin bir dildi. ATATÜRK öncesi bu da yoktu. 
Felsefeye, fiziğe, ilme, bilime, bütün bilim dallarına girmiş bulunan modern Türkçenin kurucusu da ATATÜRK'tür. 
Çağımızda eski Yunan felsefesinden modern Batı felsefesine denli bilgi kaynakları tercüme edilmişse, bunun nedeni ATATÜRK tarafından insanlık tarihine sunulan ve grameri belli olan Türkçedir…
* Atatürk öncesi kadın da yoktu. 
Şeriat esiri ve seks makinası olan, evde oturması gereken, cihat için çocuk doğuran dişi nesne vardı. 
Kadına insan onuru kazandıran, yazıp okuması için önündeki şeriat engellerini kaldıran, seçme seçilme hakkı kazandıran ATATÜRK olmuştur…
* ATATÜRK öncesi tarih hafızası olan bir toplum yoktu. Çünkü tarih bilgisi ve bilinci olan bir toplum yoktu. 
10 yıl boyunca TDK başkanlığı yapmış olan felsefeci Macit Gökberk ‘Değişen Dünya, Değişen Dil’ adlı kitabında "Ortaokulu Osmanlı döneminde bitirdim. Anadolu'da Selçuklu Devletinin de olduğunu Ortaokulu bitirdikten sonra yabancı kaynaklardan öğrendim" diye yazar. 
Yani Anadolu toplumunda tarih bilinci ve bilgisi de yoktu. Bu belleğin, bu bilincin ve de bu bilginin yaratıcısı da ATATÜRK'tür…
* Türkler için (Sadece Türkiye Türkleri için değil) ATATÜRK'ten önce tarihin kendisi de yoktu. Üst insanlar kendilerinden itibaren başlayan tarihin yaratıcıları olmuyorlar. Daha önceki tarihin de kurtarıcıları, aydınlatıcıları oluyorlar. Bu açıdan ATATÜRK, tarihin kurucusu, kurtarıcısı ve aydınlatıcısıdır…
* ATATÜRK öncesi Arap töreleri Türk toplumunun beynini öylesine karanlığa gömmüştü ki, ışık sızacak iğne deliği kadar bir yer kalmamıştı. 
ATATÜRK, Kuran’ı Türkçeye çevirttirerek 1000 yıllık katı ve delinmesi güç olan karanlıklara ışık sızdırtmaya çalıştı ve büyük ölçüde de başarılı oldu.
Ancak O’nun ardılları, O’nun yarı kapasitesinde bile olmadığından dinde reform, O’nun yaptıklarıyla kaldı. 
* ATATÜRK’ten önce edebiyat yoktu, çünkü alfabe yoktu. Arap Alfabe ’si, sadece Türkçe’nin değil, Arapçanın ve Farsçanın da düşmanıdır. 
Arap harflerinin beyinleri körleştirme sürecini durduran da ATATÜRK olmuştur. ATATÜRK öncesinde 1000 yıl boyunca Ebureyhan Biruni gibi bilgeler bu alfabeden Orta Doğuyu kurtaracak kurtarıcı üst düzey insan aramışlardır. 
O kurtarıcı da ATATÜRK kişiliğiyle ortaya çıkmıştır…
* Atatürk öncesi musiki de yoktu. 
Osmanlı sarayının saçma ve karmaşık dildeki aruz edebiyatı musikiye asla yatkın değildi ve beyinlerde uyuşturucu etkisi bırakmaktaydı. Konservatuarların kurucusu ve eski karanlıklara gömülmüş toplumun estetik zevk algısını aydınlatan da ATATÜRK olmuştur…
* ATATÜRK’ten önce Tanzimat'tan başlayarak Batılılaşma süreci vardı ve bu süreç ATATÜRK'ü yetiştirdi savını kabul edemiyorum. Çünkü böyle olsaydı, o zaman ATATÜRK gibi bir önderi, Batı'nın kendisi yetiştirirdi.
Ama yetiştiremedi. 
18. YY itibarı ile Rusya'da büyük aydınlanma süreci başladı. Rusya aydınlanma ve aydınlar topluluğu 19. yüzyılda bütün dünyayı etkisi altına aldı. Tanzimattan sonra Osmanlı'da Dostoyevski, Tolstoy, Turgenynev gibi dâhiler mi yetişti? Yok. 
O zaman Rusya aydınlar topluluğu neden ATATÜRK gibi bir önder değil de Lenin gibi bir terörist yetiştirdi? 
Evet, Lenin teröristti ve Çar Saltanatı Mensuplarının hepsini toptan teröre uğratarak katletti. 
İstese ATATÜRK de Osmanlı Hanedanını toptan katledemez miydi? 
Ederdi elbette.
Ama etmedi. 
Hz. Muhammed'in "Yer yüzünde İslam egemen olana değin savaşın!" sözlerine benzer Lenin de "Yer yüzünde işçiler azat olana değin savaşın ve proleter diktatörlüğünü kurun!" demiştir. 
Ama ATATÜRK ne Arap ne de Lenin’in saçmalıklarına aldırış etti. 
Bu saldırgan zihniyetlere karşı "Yurtta barış, dünyada barış" söylemini ortaya koydu. 
Yıllardır okur, yıllardır araştırırım. Tarihte böylesine büyük ve kusursuz bir devlet adamıyla karşılaşmadım…
* Özetle: 
ATATÜRK ÖNCESİ YOKLUK VARDI... 
ATATÜRK’ÜN YÜKSEK DEHASI SAYESİNDE ORTAYA ÇIKARILAN KAZANIMLARLA KURULMUŞ OLAN ‘TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ DÜNYADA EŞİ BENZERİ OLMAYAN MÜSTESNA BİR ESERDİR…”
*    *    *
Evet İranlı Sosyolog ve Siyaset Bilimcisi Ülen Tölge, Ulu Önder’imizle ilgili bunları söylüyor.
Dünyaya gelişlerini, oturdukları koltukları, işgal ettikleri makamları, sürdürdükleri saltanatı borçlu olan bizim nankörler ne diyor?
Neler söylemiyorlar ki…
Nankörlük, hainlik böyle bir şeydir işte…
Ve bunlardan o kadar çok var ki bizde…