Duyu organlarımızın da yardımıyla yaşamımız renklenir, anlam kazanır. Görme organı göz, görür; duyma organı kulak, duyar.

Cem törenlerinde Dede, hep yineler durur; "(...) diline sahip ol; gözünle görmediğini, kulağınla duymadığını söyleme! "

Hukuk dünyasında da mahkeme kararlarına yön verir bu iki eylem;

Görmek,

Duymak!

Mahkemelerde dinlenen tanıkların inandırıcı olup olmadıklarına ölçü olur.

13. yüzyılda yaşamış olan Yunus Emre:

"Bir sinek bir kartalı

Salladı vurdu yere

Yalan değil bu gerçek

Ben de gördüm tozunu."

Diyor.

O gün bugün Yunus'un bu tanıklığını değerli buluruz. "Hikmetli" dizeler olduğuna inanırız.

O gün Yunus, bu sözleri tanık olarak bir mahkemede kullansaydı, nasıl değerlendirilirdi?

Yargıç (Kadı), kuşku duyardı. Çünkü Yunus'un gördüğü şey, sineğin kartalı sallayıp yere çalması değil, yerden kalkan tozdu. Toz önemli bir karineydi ama sineğin, kartalın o anki durumlarına bizleri götürecek başka veriler aranırdı. Bulunmadığında da kalkan toz, delil yetersizliği nedeniyle delil sayılmazdı.

Günümüzde;

Hak,

Hukuk,

Adalet!

Diye çınlıyor meydanlar.

Neden?

"Gizli tanık"lar mahkeme kararlarında etkili oluyor. Bu da toplum vicdanını kanatıyor.

"Duydum!" diyor çoğu gizli tanık.

Duymak, olayların uzağında olanlara özgü bir eylemdir. Yargıç duyuma dayalı tanıklık yapanları anında uyarır:

"Duyduklarını değil, gördüklerini anlat!"

Tanık, bu uyarılar sonrasındaki ifadeleri ile daha gerçekçi bir değerlendirmeye tutulur.

Devletle kişiler arasında yaşanan hukuk savaşımında "gizli tanıklar," çok özel durumlarda dinlenmelidir. Bir idarecinin idari işlemlerde suç işlediğine ilişkin duyumlar alındığında devletin müfettişleri, hesap uzmanları yapılan işlemlere ilişkin belgeleri değerlendirerek gerçeğe kolayca ulaşabilirler.

Devlet işlerinde gizli tanık, virüs gibidir. Devleti, mahkemeleri, kamuoyunu yanıltır. İşlemler, verilen kararlar inandırıcılığını yitirir.

Anayasa yapanlar, Anayasa'yı onaylayanlar "Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti" armağan etmişler bizlere. Son yirmi yıldan daha fazla bir süredir devletimiz bu özelliklerinden uzaklaşıyor. Dünyanın ölçü olarak kullandığı istatistiklerde, hukuk devleti olmadığımız yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Hukuk devleti sayılanlar içinde yüzüncü sıralardan bile uzaklara düştüğümüz görülüyor.

Ülkemizde 21. Yüzyılın ilk çeyreğinin sonunda, bahar mevsiminde, baharı yaşayamıyoruz.