Adli mekanizmamız; son derece ağır işliyor. Bu bir gerçek...

Halen yürürlükte olan pek çok yasamız, artık güncelliğini yitirmiş durumda. Bu da bir gerçek...

Bu sistemde ısrar edilmesi halinde de; mevcut yasama, yargılama ve savunma erklerinin ve de bu ülkenin masum ve onurlu insanlarının; artık buna, dayanamayacağı da; bir başka ve en önemli, bir gerçek...

Çözüm?

Çözüm; köklü bir adli reformda…

Adliye binalarını, çağdaş hale getirecek; adliye çalışanlarının özlük ve parasal haklarını iyileştirecek; yargıyı hızlandıracak; savunmayı “hakkaniyet ölçülerine ve mantık çerçevesine” oturtacak; yasaları güncelleştirecek; köklü bir reform...

Türkiye’nin önünü açacak; ülkeye huzur getirecek; yargılayanı da, yargılananı da rahatlatacak; bir reform...

… …

Tozlanmış adliye arşivleri; dosyaların ağırlığından dolayı, çökme aşamasında..

35 - 40 yıldır süren davalar var. Ülkede her 100 kişiden biri, mahkemelik...

Çözümü, en basit; karara bağlanması en kolay davalar bile; muhterem avukatlarımızın üstün maharetleri(!) sayesinde; aylarca, hatta yıllarca uzuyor ve içinden çıkılmaz hale geliyor.

Yakinen tanıdığım bir aile, hak iddia ettikleri arazi için; tam 30 yıldır, Orman İşletmesiyle mahkemelik durumda... Bu ailenin dedesi ve babası öldü... Bu davayı şimdi torun (oğul) takip ediyor.

Ayıptır, yazıktır, günahtır ve de komiktir.

Böyle bir kepazelik; (sanırım) dünyanın hiçbir yerinde, yoktur.

Kimse kim !...

Ama devlet (Orman İşletmesi) haklı, ama bu kişiler... Ver kararını, olsun bitsin...

Yeter ki; 30 yıldır süren bu kepazelik, sona ersin...

… …

Adliyelerin, yargıçların rahatlaması için; bu dosyaların; tek kalemde, tek celsede ve de bir an önce çözülmesi şart. Artık kangren haline gelmiş bu dosyaların; hiç olmazsa bir defaya mahsus olmak üzere (öyle veya böyle) sıfırlanması şart.

… …

Mübaşirler, mahkeme kapısında bas bas bağırıyor: “Ahmet Aşar.... Veli Şaşar... Hüsam Boşar....”

Rastlantı işte... O an için orada bulunan bu kişilerin köylüsü de, cevap veriyor... “Efendi... efendi, onlar çoktan öldü...”

Ama mahkemenin seyrini hiçbir şey değiştirmiyor. Mahkeme, hayatın gerçeklerine rağmen, devam ediyor... Ve o celsede de; “...Gereği düşünüldü... Davacının (veya davalının) duruşmaya gelmemesi (veya gelmemeleri) nedeniyle; bundan sonraki duruşmanın altı ay sonra, şu (?!...) tarihe ertelenmesine...” gibi garip bir karar, tecelli(!) ediyor.

Sonra?

Sonra, bir altı ay daha... Daha sonra? Daha sonra, bir altı ay daha...

Daha önce de köşemde yayımlamıştım... Mevcut hukuk sistemimizi hicveden çok güzel bir şiir var. Şiirin ozanı Abdurrahim KARAKOÇ...

Bu şiir; her şeyi çok güzel, anlatıyor. Bizim başka bir şey söylememize, yazıp çizmemize hiç gerek yok...

… …

Gene tehir etme, üç ay öteye

Bu dava dedemden kaldı hakim beğ.

Otuz yıl da bubam düştü ardına,

Siz sağ olun, O da öldü hakim beğ...

Kırk yıl önce, yani bubam ölünce,

Kadılar, hakimliğe dönüşünce,

Mirasçılar tarla, takım bölüşünce,

İrezillik, geldi beni buldu hakim beğ...

Yaşım yetmişiki... usandım gel-git,

Bini geçti burada yediğim zılgıt,

Eğer sen de, diyeceksen; “...Bana ne, sen de öl git!.”

Oğlumun da bir oğlu oldu, hakim beğ...