Türk ekonomik sisteminin kötü olduğunu, kötüye gittiğini görmek için ekonomist olmaya gerek yok. Bu ülkede yaşayan, gören, duyan, hisseden herkes diyebilir ki ekonomi artık çekilemez boyutta. Bütün yükü de yoksulun sabit gelirlinin, işçinin emekçinin fakir fukara halkın üstüne yıktılar. Kur Korumalı Mevduat (KKM) zaten fakirden alıp zengine verme projesi idi. Halkın iliği, kemiği kurudu vere vere.
Döviz kimde olur? Haliyle varlıklı insanlarda. Varlıklı insanlara diyorsun ki, paranı KKM’da tut. Ben sana döviz ne getirirse onu vereceğim. Faiz getirisi yetmedi mi? Bu defa da halktan toplanan vergilerle farkı ödeyeceğim. Halkın vergisi de yetmiyor mu? ÖTV’yi bir daha ödesin. Emekliye zam düşük düzeyde kalsın. Ev sahipleri kiracısını beslesin. Tam da otoriter rejimlerin karakteristik özelliğine denk düşen bir uygulama.
Tüm bunlar neden? İktidarı başarılı gibi göstermek, sözde dövizi yükseltmeden dengede tutuyormuş gibi yapmak. İktidar büyük işler yapıyor havası vermek. Tamamen algıya dayalı, o günkü yandaş medyaya lütfen bir göz atın. “Erdoğan kılıcını çekti, kahraman Erdoğan, ekonomist Erdoğan, dövizi durdurdu…”gibi vıcık vıcık yağcılık kokan manşetler atmışlardı.
O zaman da bağımsız ekonomistler uyardı. “Bu sistem halkın kanını iliğini emer, kurutur, kısa süreli başarı gibi gözükse bile sonu yok” Ancak kimse dinlemedi. İktidarın başarı algısını yaratmak için, hiçbir şeyin önemi yoktu. Aslında iktidar bunu saflığından yapmıyordu. O da biliyordu duvara toslayacağını. Seçimleri geçene kadar, o geçidi geçtikten sonra ekonomi batarsa batsın.
Önünde yaşanmış örnekler vardı. Bu olay Demirel zamanında uygulanmış. Çıkmaz sokak olduğu görülmüş. Örneğin Eski Başbakan Turgut Özal, DÇM (Dövize Çevrilebilir Mevduat) için “Kendilerini akıllı, uyanık sananlar böyle bir yol buldular. Bilgisizliğin vesikası. İnşallah sonraki iktidarlar ders alır” ifadelerini kullanmış. Yine Özal diyor ki; “Benim memurum, işçim, esnafım diyenler, DÇM’nin yükünü vatandaşın sırtına yıktılar, orta direğin sırtına yıktılar. Bu borcu siz ödediniz” diyor. Geçmişte bu örnekler varken, iktidarın bunu bilmiyor olması düşünülemez.
15 Haziran tarihli Dünya Gazetesine göre; “Kur korumalı mevduatın(KKM) 2023 yılının Mayıs ayında bütçeye maliyeti 1,63 milyar TL” oldu. Halkın sırtına yüklenen bunca yükün tek nedeni; “Ben ekonomistim” diyen zatın, ekonomistliğini ispatlamaktı. Ekonomik olarak halkın belini kıran bu anlayıştır.
İktidar her olumsuzluğu yapıp, suçu başkasının üstüne atmakta oldukça başarılı, şimdi “KKM’dan çıkılmasını ve yeni mudilerin girmemesini bankalar önerdi” diyor. Kısaca bankalara ”ben ettim siz temizleyin” diyor. Türkiye İş Bankası ise haklı olarak, omurgalı bir duruşla; “Böyle karlı bir paket varsa, müşterime gerçeği anlatırım” diyor. Haksız mı?
Sistemi getiren iktidar, sorumlusu da halkı mağdur eden, ekonomiyi batıran da iktidardır.
Benzinin litresi 40 liraya dayandıysa, emekliye zam yapılmıyorsa, ÖTV ikinci defa ödeniyorsa, simidi 10 liraya, soğanı 25 liraya alıyorsak asıl gerekçe budur.
*
Halk ekmek ve su için, asgari geçim koşulları için, ateş çemberinde dans ederken, sevgili muhalefetimiz ne yapıyor? Uyuz kaşıyor, iktidar halka bu zulmü yapıyorsa kurtaracak olan muhalefet değil mi? Kısacası muhalefetin kendine hayrı yok ki halka olsun. Muhalefet bu yapısı ile seçimlere giderse, büyük bir seçmen kitlesi sandığa gitmeyecektir. Evet gitmeyecektir. Seçmen partisine küsmüştür. Örneğin bulunduğum Çorlu ilçesinde, CHP ilçe başkanlığı yüzde 23 oyla kazanıldı. Yüzde 77 partinin kendi üyesi, kendi başkanı için oy kullanmaya gitmedi. Bu 77’yi sandığa nasıl getireceksiniz? Bu delege ağalığı sistemi ve demokrasicilik oyunu ile kitleleri nereye kadar kandıracaksınız?
İktidar kendisine her koşulda biat eden, seçmenlerini arkasına alarak, kendisine karşı olan yaklaşık yüzde ellilik seçmen kitlesine de kırk katır mı? Kırk satır mı? Deneyini yaşatıyor. Fakirden alıyor, zengine veriyor. Fakir ise soyula soyula üst deriyi feda etti. Bu soygunun son durağı ise kalın bağırsak olacak sanırım.