Sayın seyirciler.

Pardon çok sayın okuyucularım.

Bu ülkenin başında 20 yılı tamamlamakta olan sayın Erdoğan’ın Nobel Barış Ödülü alabileceğine inanıyor musunuz?

Olmadı…

Sorum galiba yanlış kuruldu.

Daha değişik sorayım.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan’ın Rus-Ukrayna Savaşı sırasında gösterdiği gayretler, çabalar, heyetlerin görüşmeleri sırasında ikram edilen yemekler, ağırlanmalar ve heyetin tantana ile uğurlanması, Nobel Barış Ödülü’nü almak için yeterli midir?

Önce neler yapıldığına, nelerin konuşulduğuna ve sayın Erdoğan’ın neler yaptığına bakmak lazım.

Hürriyet’in “rüzgar gülü” köşe yazarı Abdülkadir Selvi’ye bakarsanız, Sayın Erdoğan Nobel Barış Ödülü’nü neden almasın (mış)?

Nedenini açık ve net anlatıyor yandaş yazarımız Selvi:

“Erdoğan’ın temasları, savaş konusundaki pozisyonu dünya tarafından izleniyor ve takdir ediliyor” (muş)…

“O nedenle Rusya ve Ukrayna heyetlerinin müzakereleri yürütmesi için Türkiye tercih edildi. Çünkü iki lider de Erdoğan’a güveniyor. Barışın anahtarı güvendir. Eğer savaş sona erdirilebilecekse iki liderin Erdoğan’a duydukları güven etkili olacak. Olağanüstü bir durum yaşanmazsa Erdoğan, Putin ve Zelenski’yi bir araya getirebilecek tek lider olarak gözüküyor” diyor ve ekliyor;

“Çünkü hem Putin’in ve hem Zelenski’nin üzerinde ittifak ettikleri başka bir lider yoktur. Dolmabahçe’deki görüşmelerde savaşan iki taraf olan Rus ve Ukrayna heyetlerinin ayakta Erdoğan’ı alkışlaması fazla söze hacet bırakmıyor.”

Tabii hemen arkasından da, “Erdoğan, eğer Putin ve Zelenski’ye savaşı bitirtecek, barışı getirebilecek imzayı da attırabilirse o zaman Nobel Barış Ödülü’nü hak eder.” diyor.

Benim Selvi’ye hak vermem mümkün değil…

Nobel’ler o kadar kolay alınmıyor.

Barış ödüllerini alanlara ve neler yaptıklarına bakmak lazım.

Ha bi de şu var;

“Savaş neden”, barış sonuç” ise bilemem…

Gerçi dünya Savaş tarihinde böyle bir tanım yok.

Bir başka tanım daha yok aslında…

Ekonomi alanında….

Bugünkü duruma gelmemize neden olan “ Faiz neden, enflasyon sonuçtur” şeklindeki ekonomik buluş, yani böyle bir teori de henüz icat edilmiş değil.

Ama biz uyguluyoruz şu anda…

Aslında bu formül, aylardır uygulanıyor ama henüz tutmuş değil.

Çünkü devamında, yani şimdi Kur Garantili Mevduat sistemine geçtik.

Aslında sistem “hazine garantili..”

Yani, faizi özel veya devlet bankaları ödemeyecek, halktan toplanan vergiler sayesinde devlet hazinemiz faizleri ödeyecek ya…

Olsun, ödesin…

Yeter ki dolar yerinde saysın…

Eeee..Üç aylık uygulama dönemini de geride bıraktık.

Tuzu kuru para babaları çuvalla faiz aldılar ya…

Şu Nobelciler ekonomi alanındaki başarımızı neden görmezden gelirler ki?

Yani ekonomi alanında neden Nobel vermezler?

Anlamak mümkün değil…

Selvi’ye bakarsanız “Ekonomi önemli değil, savaşı bitirmek önemli. Yakında da savaş biterse sayın Erdoğan ödülü hak eder” demeye getiriyor yazısında.

Gazeteci arkadaş, galiba tayyare yapmak istemiş…

Kağıttan olsa anlarım da…

Deyim yerindeyse…

Bu olsa olsa (sözcüğü siz yerine koyun) “……..tayyare” olabilir…

Sakıncası yok yani…