“Türk milletindenim” diyen insanlar, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. (M. Kemal Atatürk)

Dilimiz Türkçeye ihanet eden edene…

Bir yanda Arap yanlısı, Arapça hayranları, diğer yanda Batı yanlısı Batı dilleri hayranları.

Kimileri İslamiyet’i, kimileri “turizmi”, kimileri de “gelişmiş Batı Uygarlığını” bahane ederek Türkçeye ihanet ediyor.

Ulu Önderimiz, “Türk demek, Türkçe demektir. Türk, Türkçe konuşur. Ülkesinin yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. Bunun için de her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır” demiştir, ısrarla.

Ulu Önderimizin bu görüşüne katılmamak mümkün mü?

Alanya’nın cadde ve sokaklarında dolaşırken; işyerlerinin adlarına baktıkça insanın yüreği burkuluyor.

Ayrıca gençlerimizin konuşmalarına kulak verdikçe de içim sızlıyor. Hele de karşılıklı yazışmalarını görüp, okudukça.

Anlayamıyorum, bizim eğitim sistemimiz bu kadar mı kötü,

Eğitim sistemimiz, Türk kimliğimize bu kadar mı yabancı?

Kendi öz yurdunda, Türkçe konuşmayan ya da yabancı sözcükler kullanan bir insan; Türk vatanına ve de Türk topluluğuna bağlılığını iddia etse de buna inanmak doğru olabilir mi?

Şu an aynen bu durumdayız.

Artık bu konuya devletin el atması gerekiyor.

Tamam, her şey devletten beklenmemeli ama bu vahim durum karşısında devlet de bir şeyler yapmalı artık.

En azından işyeri tabelalarının Türkçe olması zorunluluğu getirilmeli.

Türk Dil Kurumu’yla dalga geçip ödeneklerini kısarak sindirmek yerine, dilimize yerleşen yabancı sözcüklere Türkçe karşılıklar üretilmesine yardımcı olunmalı.

Bu aşamada işin en önemli kısmı bizlere düşüyor.

Milliyetçiliği laf olmaktan çıkarıp hayata geçirebilmenin ön koşulu diline sahip çıkmak değil midir?

Biz sahiplenirsek, hiçbir güç dilimize dokunamaz.

“Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk ulusunun temeli Türk dilidir. Dilini kaybeden bir millet yok olmaya mahkûmdur.” demiştir Ulu Önder’imiz…

… …

Bakın Fransızlar, dilleri konusunda bizden çok daha duyarlılar.

Televizyon kanallarında Fransızca alt yazılı film oynatmazlar. Mutlaka Fransızcaya çevirip öyle yayınlarlar.

Gazete editörleri arasında mutlaka Fransızca dil uzmanı vardır ve yazılardaki yabancı sözcükleri ayıklayıp öyle yayınlarlar.

Eğitim kurumlarında da aynı titizlik vardır.

Öğrencilerine çok iyi derecede İngilizce öğretirler ama dil dersi dışındaki tüm dersler, Fransızca olarak okutulur.

Bu ülkede ana dili Fransızca olmayan okulların açılması büyük ölçüde kısıtlanmıştır.

* * *

Bir dilin kuvveti, yabancı olanı itmesi değil, onu yutmasıdır.

“Bir ülkeyi yenmek istiyorsanız dilini tahrip ediniz.” demiştir Konfüçyüs

Turistin anlayacağı dilden sözcük kullanıyoruz diye dilimizi tahrip ediyoruz.

Pek çok ülkede bulundum, pek çok ülke gördüm. İşyerlerine, kendi dilleri dışında isim koyan hiçbir ülke görmedim.

Adı üzerinde turizm.

Ülkeme gelen turiste, yemeklerimizi nasıl Türkçe adlarıyla sunuyorsak; işyerlerimizi de otellerimizi de Türkçe adlarıyla sunalım ki; gelen yabancı konuğumuzun aklında hiç değilse üç beş Türkçe ad, Türkçü sözcük kalsın.

Hava atmak için yabancı sözcük kullanmak; bilgili olduğunuzu değil, kişiliksiz olduğunuzu gösterir.

Oktay Sinanoğlu bu konuda; “Önümüzde iki yol var: Ya uyanıp dilimizi koruyacağız ya da iki nesil sonra Türkiye diye bir ülke, Türkçe diye bir dil kalmayacağını kabul edeceğiz! Seçim sizin!” diyor.

Oktay Sinanoğlu’na katılmamak mümkün mü?

Ne demek “apotheke”?

Niye eczane değil de “apotheke”?

Efendim, turist “eczane” sözcüğünden bir şey anlamıyor.

Ne demek anlamıyor!

Anlasın efendim, anlasınlar.

Ben yurtdışına gittiğimde, eczaneyi, bakkalı çakkalı nasıl anlayıp, buluyorsam; o da anlayıp, tanıyıp, bulsun.

* * *

Dilimizi harcamayalım.

Dilimizin değerini iyi bilelim.

Prof. David Cuthel, “Birçok yabancı dil bilirim. Bu diller arasında Türkçe öyle farklı bir dildir ki; yüz yüksek matematik profesörü bir araya gelerek Türkçeyi yaratmışlardır sanki. Bir kökten bir düzine sözcük üretiliyor. Türkçe öyle bir dildir ki başlı başına bir duygu, düşünce, mantık ve felsefe dilidir.” der.

Kim söylüyor bunu?

Bir Alman dil bilimci, bir yabancı.

O Alman dilbilimci bile dilimiz Türkçe’nin değerini biliyor ama biz bilmiyoruz.

Yazık!

Çok yazık!