Geçtiğimiz Cumartesi günü Alevilerin tuttuğu "Muharrem Orucu"nun ilk gününde Ankara'da 4 ayrı noktada cemevlerine yapılan saldırılar, Türkiye'nin birçok ilindeki cemevleri ve Alevi derneklerince basın açıklamalarıyla protesto ediliyor. Cemevlerine yapılan saldırılar, daha önceleri yapılan Alevilere ve cemevlerine dönük saldırılara, benzer nitelik taşıyor.
2023 seçimleri öncesi bu saldırıların buram buram kışkırtma kokan saldırılar olduğu açıktır. Belli ki ülkede cadı kazanının ateşleyicileri boş durmuyor. Cadı kazanını kaynatma hazırlıkları başlamış bile. Tarihsel gerçeklerden biliyoruz, biz bu filmi çok izledik. Bu ortaçağdan kalma köhne ve bayatlamış film günümüz dünyasında kabak tadı veriyor.
Muharrem ayının ilk gününde bu saldırılar anlamlı, düşündürücü ve toplumu birbirine düşürmek açısından son derece korkunçtur. İktidar yetkililerinin olayı kınamaları yetmez, sadece tetikçiyi yakalamaları yetmez, olayı tezgâhlayan arkasındaki derin güçlerin açığa çıkarılması gerekir.
İktidarın Alevilere bakışı bu tür saldırganlara güç vermektedir. Laik Türkiye’de din dersleri zorunlu değildi. Din de zorlama olmayacağı, laf olsun diye söylense de, Zorunlu din eğitimi 12 Eylül artığı bir anlayıştır. Pek çok Alevi yurttaşın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava kazanmasına rağmen, ülkede zorla din eğitimi hala devam ediyor. Cem evleri alevi yurttaşların ibadet yeridir. Sünni inancında cami ne ise, Alevi inancında cemevi odur. Alevilerin cemevleri ibadethane olarak tanınsın gibi masum istekleri her defasında reddedilmekte tanınmamaktadır. Alevilerin devlete bir kuruşluk cemevi yapma, din adamlarının maaşı gibi yükleri yoktur. Zaten laik devlette din adamı giderleri inananlarca karşılanır. Maaşını devlet vermez.
Saldırganlar bu anlayıştan güç almaktadır. Zorla din eğitimi kaldırılır, cemevleri ibadethane olarak tanınırsa, kıyamet kopmaz aksine ülkenin birliğine beraberliğine, özgür yaşamına çağdaş gelişimine katkıda bulunulmuş olur. Saldırganlarda bu gücü kendisinde göremez.
Türkiye’de Alevilerin diğer hiçbir inanç grubu ile sorunu yoktur. İnançlar farklı olabilir, hatta dillerde farklı olabilir, Alevi olabilir, Sünni olabilir Kazım Koyuncu’nun dediği gibi “Ezilince hepimiz aynı üzümün şarabıyız” bu ortak değer insanların birbirini anlaması için yetmez mi?
Ülkede Arap gericiliği ve yobazlığı topluma din diye yutturulmak isteniyor. Alevilik Anadolu coğrafyasının Araplaşmasını önlemiştir. Alevi halk ozanları yüzyıllardır Türk diline sahip çıkmışlar Öz Türkçeyi yaşatmışlardır. Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah… Günümüz de Aşık Veysel ve Mahsuni Şerif’e kadar uzanan kadim bir çizgi bunlardan bazılarıdır.
Savaş halinde olmasına rağmen Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’le mektuplaşmalarında daima Arapça, Farsça metinler kullanırken Şah İsmail (Hatayi) daima Türkçe yazmayı tercih etmiştir. Alevilik dünyada Türkçe ibadet edilen tek inanç grubudur.
Bir basın açıklaması yapan Demokratik Alevi Dernekleri Eş Genel Başkanı Kadriye Doğan’ın sözleri anlamlıdır. “Canlarımıza, cemevlerimize ve kurumlarımıza saldıranlar, bu saldırıları planlayıp yönetenler bilsinler ki bizi demokrasi, özgürlük ve eşitlik mücadelesinden koparamayacaklar. Çünkü biz, baskıya zorbalığa ve her türlü şiddet politikalarına boğun eğmeyiz. Savaş çığırtkanlığına ve her türlü çatışma diline karşı barışın ve kardeşliğin saflarında yer alırız.”
Evet, biz bu filmi daha önce Sivas’ta, Kahraman Maraş’ta, Çorum’da… İzlemiştik. Seçimler yaklaşırken çıkışı, toplumu birbirine düşürmekte bulan güçler, yanıldıklarını çok geçmeden anlayacaklardır.