Çakallı’ya Çorum’dan menemen yemeğe gidenler olduğunu duyuyorum. Çocukluğumda; küre başında, ateşli külde pişirerek yediğimiz yumurtanın tadını onların bile bilmediği kanısındayım.

Yazımıza, ani bir giriş yaptık.

Küre ne?

Küre başı neresi?

En iyisi işi başından alalım.

Tadını çıkara çıkara yazalım da işin zevki kaçmasın.

Efendim; bugün 21 Eylül.

Eskiden bu zamanlar bağ zamanı diye anlatılırdı. Rahmetli anam, benim dünyaya gelişimi, “Orhan Çenesiz bağ zamanı doğdu. Sen ondan 4 ay küçüksün” diye anlatmaya başlardı. Rahmetli annem bağ bozumu zamanı demek istiyor, anlatımı kısa kesiyordu. Yani bugünlerden “bağ zamanı” diye bahsediliyor.

“Bağ zamanı” Çorum sokakları kaynayan pekmezin kokusu ile dolar, genç kızların; pekmezi beyazlatmak için çırparken, keklik ötüşüne benzer seslerle şenlenirdi.

Bir de Ramazan’ın yaz aylarına denk geldiği yıllarda geceleri Temcid (Sahur) zamanı yağda kızartılan tava mayalısı kokusu şehrin havasını kaplardı.

İki katlı binadan yüksek bina olmayışı, pekmez gibi şeylerin “haymalık” denen bahçe içindeki, etrafı açık binalarda yapılışı kokunun ve sesin etrafa yayılmasını sağlardı.

Pekmez yapımı bütün ailenin odaklandığı, bağlardan üzüm toplamakla başlayan, evlerdeki haymalığa üzüm tanelerinin patlayanlarından sızan şıra (üzüm suyu)’nın damlaya damlaya getirilmesi ve ayakla çiğnenen şıranın kaynatılması ile devam eden işlemdi.

Kaynatma işlemi KÜRE denilen büyük ocak üstünde sabit duran bağ leğeni içerisinde yapılırdı.

Bir de pekmez BANMA denilen alt tarafı yuvarlak büyük kazanda çırpılarak beyazlatılırdı.

Üzümü ezmeden önce pekmez toprağı olan beyaz toprağı üzüme katmazsanız (marn) pekmez ekşi olur.

Pekmezi yaptık bitirdik ama farklı lezzetine değindiğimiz yumurtayı unuttuk.

Pekmez yapımında yumurtanın beyazı kullanılıyor. Tepesi delinmiş yumurtaların sarıları kabuğu içerisinde bekletiliyor. Yumurta sarısını değerlendirecek çok şekil var ama biz çocuklar yumurta sarısını başka türlü değerlendirirdik. O çocuklardan biri de İlhan Çenesiz’dir.

Bu çocuklardan biri olan ben kabuğu içerisinde bekleyen yumurta sarısına tuz ve biberi kattıktan sonra sap olacak bir çöpü koyar, kürenin ateşli külünden küçük bir miktarı kürenin önüne çekip, onun içerisine hazırlanmış yumurta kabuğu ile gömerek pişirirdim. Bu şekilde pişmiş olan yumurta ağzı yakmayacak kadar soğuyunca kabuğunu soyar, sap olarak koyduğum çöpün ucunda pinpon topu büyüklüğünde kalan yumurta sarısını ısıra ısıra yerdim.

Özel bir lezzeti vardır. Sizlerin de denemesi temennisiyle afiyet olsun.

*

Sayın Profesör Doktor Ahmet Samsunlu’dan 12 gün önce bir ileti gelmiş ama ben bugün gördüm. Bütün Çorumluların iftihar edeceği olayı anlatıyor. Ayrıca Türkiye gibi bir deprem ülkesi için çok önemli gelişme. Sayın Salih Karahan’ın kurduğu Alacalı İnşaat firmasının Japon firma ile birlikteliğinden doğan ALA-SAWA’dan Japon bina yapım teknolojisini alacağını öğrendim. Sayın Samsunlu’ya bizleri bu konuda aydınlattığı için teşekkür ediyorum. Karahan’ları da ayrıca tebrik ediyorum.