Ülkesindeki iç savaş nedeniyle Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan bir Suriyeli söylemişti; “Ülkeniz çok güzel ama siz farkında değilsiniz…”

Anında yanıt vermiştim; “Farkındayız farkında olmasına da nankörüz, değerini bilmiyoruz; hem de hiçbir konuda…”

*    *     *

Evet, hiçbir konuda.                               

Bunu özellikle vurguluyorum; çünkü o garibim Suriyeli, bu düşüncesini, siyasal ve sosyal yaşam ağırlıklı olarak dillendirmişti.

Ben bu söylemden hareketle; konuyu, eğitimsizliğimize, görgüsüzlüğümüze, pisliğimize getirmek istiyorum.

Bazen öyle şeyler görüyor, öyle şeylere tanık oluyorum ki; “Biz bu coğrafyada yaşamayı hak etmiyoruz!” diye isyan ediyorum.

*    *    *

Deniz sezonunu, geçtiğimiz hafta açtım.

Denize mi girdim, çöp havuzuna mı bilemiyorum.

Maskeler, sigara izmaritleri, naylon bardaklar, pet şişeler (ve hatta cam şişeler), naylon torbalar, ambalaj kutuları, ambalaj kâğıtları arasında yüzdüm mü, çırpındım mı farkında değilim.

Sinir krizleri içinde söylene söylene girdim, söylene söylene de çıktım.

… …

Kafaya taktım ya bir kere; 100 metre ötedeki evime gelene kadar da her yerde çerçöp gördüm.

Hafakanlar bastı…

Erinmedim tek tek topladım o çerçöpü, 3-5 metre ötedeki çöp taşımalıklarına (konteynır) attım.

Evet, 3-5 metre ötedeki…

İşin bam teli de burası zaten…

Beni kahreden, beni çıldırtan da bu işte.

3-5, bilemedin 10 metre ötede çöp taşımalıkları var; bizim ayılar, denize, kumsala, kaldırıma, yola atıyor, ağaç diplerine bırakıyor elindeki çöpü.

Arabasında zıkkımlandığı bira şişelerini, meşrubat kaplarını refüjlere fırlatıyor. Arabasının küllüğünü, ilk kırmızı ışıkta yola döküyor.

Belediyenin temizlik işçileri, süpürdükleri süprüntüleri yağmur tahliye kanallarına boca ediyor.

Nedir şimdi bu?

Eğitimsizliğin görgüsüzlüğün, pisliğin verdiği hanzoluk değil de nedir bu?

Bunu yapanlar, sadece diplomasız görgüsüzler değil ki; diplomalı, makam, mevki sahibi görgüsüzler de aynı şeyi yapıyor.

Sabahın erken bir vakti, sokak ve cadde kenarlarına park edilen araçların sağına soluna bir bakın. Her arabanın dibinde (o araç sahibi tarafından atıldığı, döküldüğü belli olan) pet şişe, izmarit, kağıt mendil benzeri çerçöp göreceksiniz.

Oysa o arabaların, çok değil on metre ötesinde de çöp taşımalıkları vardır. Onlar, o taşımalıklara değil, yere atmayı yeğlerler. Hem de eğitim çağındaki çocuklarının gözleri önünde…

Kimdir bunlar?

Diplomalı, diplomasız kent ayılarıdır.

Bunları, sözlü uyarıyla, yazarak, çizerek eğitemezsiniz.

Ancak ve ancak utandırarak eğitebilirsiniz.

Örneğin, ilişik resimde olduğu gibi; bir ayının ağzından seslenerek; sarsar, silkeler, kendine getirebilirsiniz.

Bizlere göre çok daha uygar, çok daha çağdaş, çok daha temiz, kişisel ve toplumsal eğitim sistemlerini içselleştirmiş Avrupa ülkeleri, eğitmeyi başaramadığı insanlarını böyle eğitiyor.

Onlara ayıların ağzından sesleniyorlar.

Ayılara dedirtiyorlar ki; “Ulan ben ayıyken, yerlere çöp atmıyorum; sen niye atıyorsun, ayı oğlu ayı!”

*    *    *

Buradan ülkenin tüm Belediye Başkanlarına (kabul etmeyeceklerini, siyasal gerekçelerle uygulamaya koymayacaklarını bile bile) sesleniyorum.

Sayın Başkanlar, (bırakın kibarlığı, bırakın siyasal gerekçeleri) sizler de pilot bölgeler seçip, sağa sola (özellikle parklara ve okullara) bu afişlerden koyun; bir deneyin.

Yüzde yüz olmasa bile yüzde yüze yakın bir sonuç alacağınızdan eminim!

Haboglu-7