I
Emin Özdemir (1931-2017) “Eleştirel Okuma” adlı kitabında “eleştirel okuma”nın eleştirme biçiminde algılanmamasını belirtir. “Eleştirel okuma, okuyanı dil, düşünce, olayların alt katmanı açılarından kavranıp değerlendirilmedir” der. Bizce kast ettiği analitik okumadır. Manganelli ise bunu “kitabın yüreğine yönelmek” diye ifade edecektir. “Bu yazgısal, ele geçirilmez, var olmakla olmamak arası olağanüstü dengedeki çekirdeğe ulaşabilmek için, kitabı yeniden okumak gerekir.” Tıpkı Faulkner’in “Ses ve Öfke’yi üç kez okudum anlayamadım”, diyen öğrenciye verdiği cevap gibi, “Dördüncü kez oku.”
Bu gerçeklik salt edebiyat bağlamında değil sanatların tümü için geçerlidir. Tahiti dönüşü Paris’te resimlerini sergileyen Gaugen’in yanına yaklaşan bir kadın, “Tahitili kadınları ne güzel resmetmişsiniz” ifadesine ressam şu cevabı verecektir; “Oysa o mor ve pembeleri bulmak için Tahiti’ye gittim.” Picasso ise bu ve benzeri durumları için şöyle diyecektir; “Resim, senin benden istediğin değil, benim sana verdiğimdir.”
Sanatta kurgu, o metni üretenin yaratıcılığının, gözlemlerinin, imgeleme gücünün, kendine özgü bir dil yaratışının sonucudur. Yine Giorgio Mangelli’den (1922-1990) el alalım. “Kitaplar gerçekten iyi iseler, olay örgüsünden arındırıldıklarında, gizli bir imge, içinde gerçekten bir kitabın büyüklüğünün yattığı bir yeraltı katmanı sunarlar. (…) Kişisel olarak, beni bir olay örgüsünden çok, bir izleği olan kitaplar ilgilendirir; bunlar da özetlenmesi olanaksız ya da aşırı derecede çetin kitaplardır.”
II
Fotoğraf makinesinin icadı (1839) parça tesirli bir etki yapar sanat dünyasında. Önce resim sanatı dış yüz betimlemelerinde ve manzaradan insanın iç dünyasına yönelir. Artık çizilen portre de olsa manzara da olsa eskisi gibi olmayacaktır. Edebiyatta başta olmak üzere diğer sanat türleri de bu dalganın etkisi altında kalacaktır.
1861 doğumlu Fransız yazar Edouard Dujardin iç monolog veya bilinç akışı tekniğinin mucidi olarak bilinmekte olup Joyce’un, Ulysses’te sık sık kullandığı bu tekniği ondan aldığı düşünülmektedir. Umberto Eco da Düşman Yaratmak adlı kitabında bu konudan şöyle söz edecektir: “Joyce'un tek yaptığı, mütevazı Dujardin'in icat ettiği iç monoloğu bir kelime ishaline çevirmiş olmak.”
Defneler Kesildi…
Paris’te bir akşamüstü. Uçsuz bucaksız bir gökyüzü. Telaşlı kalabalıklar, sesler, gölgeler, hüzünlü bir adam… Bir opera şarkısı: “Defneler kesildi, artık gitmeyeceğiz ormana” demektedir.
Defneler Kesildi, altı saatlik bir zaman diliminde geçen bir roman. Dujardin bu büyüleyici romanında bir aktrise âşık olan üniversiteli bir gencin zihninden geçenleri anlatıyor. İnsanın beynini yiyip bitiren olasılıklar, ikilemler, hesaplaşmalar ve umutlar durmadan kendini doğuruyor.
Mallarmé de "birinin aniden gırtlağınıza yapışması" olarak tanımlamaktadır kitabı.
(Defneler Kesildi, Eduardo Dujardin, Çeviren: Gözde Koca, İthaki Yayıncılık, 2024)