1990’lı yıllar genelde Türkiye’de ve onun bileşik kaplar bağlantılı bir parçası olan Çorum’da tiyatronun bir toplumsal ifade biçimi olmaktan giderek uzaklaştığı, toplumun bunun pek de farkına varmadığı, dönemdir.
Bu ifadeyi okuyunca, tarih 2024 olunca hele, Çorum’un tiyatro tarihinin hem yapan hem de yazan insanı olarak Elvan Çek ağabeyime sormak ihtiyacını hissettim. Bellek yanılgıları da olan unutkan bir arşivdi çünkü.
Aradığımda Elvan Çek bağdaymış. Eve gider gitmez Yazılıkaya dergisinde onunla yapılan bir söyleşinin linkini göndereceğini söyledi. Elbette konuştuk eskilerden. Sohbet edecek insan sıkıntısını anlattı haklı olarak.
(Elvan Çek ile yapılan söyleşiyi aşağıdaki linkteki Yazılıkaya dergisini indirerek okuyabilirsiniz.)
Biz dönelim yazımıza. Kentin sosyokültürel yaşamının bu önemli aynası sırları dökülmüş tozlu bir aynaya dönüşmüştür. Halkevleri döneminde başlayan ve 1950’li yıllarda Halkevlerinin kapatılmasıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Halk Eğitim Müdürlüğü bünyesinde Mustafa Necati Sucuoğlu’nun özverili çabasıyla sürdürülen çalışmalarda yetişen isimler gündelik hayatın velvelesinde köşelerine çekilmişlerdir. Bütün bunlara karşın tiyatro sevgisini sürdüren isim Elvan Çek olacaktır.
1970’li yıllarda ise siyasallaşmanın öne çıkmasıyla “sağ-sol” gruplar tiyatroyu propagandanın bir aracı olarak kullanacaklardır. Siyasetin sanatın önüne konulması genelde sanatı, konumuzda tiyatroyu, gündelik siyasetin dar ve sığ çerçevesine sokacaktır. Ancak, bu genel anlayışta sanatı/tiyatroyu önde tutanın Elvan Çek olduğunu görmekteyiz.
1980’li yıllarda 12 Eylül darbesinin etkisiyle kitleler apolitize edilirken siyaseti sanatın önüne koyan anlayış da projektörü sönmüş gemi gibi gecenin ortasında ışıksız kalacaktır. İşte bu dönemde de tiyatroyu kaldığı yerden elinden tutarak sürdürenin yine Elvan Çek olduğunu görmekteyiz. Ayrıntılı bilgi yukarıda verdiğim linkte.
Özel televizyonların giderek yaygınlaşması, televizyon yayınlarının gazino programı gibi salt eğlence ağırlıklı olması toplumun ülke ve dünya gerçeklerinden koparılmasının vites atarak hızlandığı görülecektir. Halk ithal Brezilya dizilerinin desteğiyle dünya ve ülke sorunlarının ötesinde pembe melodramlar ile eğlenceli bir fanusun içine kapatılacaktır. Bu süreçte tiyatro gibi topluma ayna tutup da kendini gösteren, güldürürken düşündüren, düşündürürken de tebessüm ettiren bir sanat dışlanmıştır.
Türkiye’nin son 20 yılı toplumsal belleğin silinmek için her şeyin kullanıldığı bir dönem olarak tarihe geçecektir. Sadece tiyatro mu? Hayır. Yapılan restorasyonların öyle örneklerinin fotoğraflarını görüyoruz ki hazır renkli sıva ile kapatılmış taş işçiliği isteyen duvarlar. Parklara dikilen heykeller için ise acaba bunları yapmak ve yaptırmak için nerede tahsil gördüler diye merak ediyorsunuz.
Çorum’dan yola çıktık, öyle de bitirelim yazımızı. Çorum’un sinema tarihini yazıp yayınlamak bize nasip olmuştu. Halk oyunlarının başlangıcını da rahmetli Niyazi Biçerel ile konuşarak Yazılıkaya’da yayınlamıştım. Toplumsal belleği kayda geçirmek için geriye tiyatro ve musiki kaldı.
Çorum’da tiyatronun araştırılması için sevgili dostum Ali Alakoç ile görüştüm. (Şimdi o Mersin’de artık, benim Antalya’da olmam gibi) Yaptığı araştırma çalışmalarının arasına tiyatroyu da alacak. Halkevi dergisinin taranması şüphesiz zaman alacaktır. Mustafa Sucuoğlu dönemi için acaba Halk Eğitim Müdürlüğü arşive ne durumdadır, diye sormak lâzım. Herkese kolay gelsin.